Tehlike

7 1 0
                                    


İkili silahlarını dükkanın içine doğrulttu, en ufak bir hareket olursa hareketin geldiği yeri mermi manyağı yapmaya hazır bir şekilde ufak adımlarla ilerliyorlardı.

Sadık '' siz bekleyin '' diyerek bıçağını çekti ve göz hizasında tutarak içeriye doğru ilerlemeye başladı. Serkan ve adem ise 360 derecelik etraflarını sırt sırta vererek paylaşmış ve nöbete tutuşmuşlardı.

Bir an önce içeriden Sadık'ın çıkmasını ya da en azından içeriden '' temiz '' ya da '' gelebilirsiniz '' gibi bir nida ile çağrılmayı bekliyorlardı.

Cornelius dükkanın içine daldı. Kulağını sessizliğin sessiz tınısı ile senkronize etti ve dikkatini bu senkronu bozan en ufak bir ses zerresi olursa o tarafa akın etmek üzere yönlendirdi. Dükkanın içinde camlı reyonlarda el işçiliği ile kabzası süslenmiş tüfekler, tabancalar, rambo bıçakları, palalar ve bir miktar eski Türk ordu silahları da vardı. Bir zamanlar firma sahibi televizyondaki dizilere malzeme çalışan bir firma olduğu için içerik olarak oldukça zengindi.

Sadık için bunların hiçbir önemi yoktu tabi, o sadece içerisini kolaçan etmek ve içeriye doğru ilerledikçe içinde büyüyen tehlike hissinin müsebbibi ile yüzleşmek istiyordu.

Birden gözleri arkadan ensesine inen darbenin ağrısı ve şoku ile karardı ve yere yığıldı. Kendisine gelmek için sadece bir saniye kullanıp hemen atik bir hareket ile önüne dönen Sadık karşısında kendisini gördü ve gözleri fal taşı gibi açıldı.

Cornelius...

''Hain'' dedi Cornelius tiksinir gibi bakarak ikizine.

Sadık gözlerini Efendi onu topladığından beri ilk defa bu kadar çok açmıştı. Aldığı darbeden kaynaklanan acı umurunda değildi. Sadece karşısında kendisini görmek aklını bulandırmıştı. Özlem Efendi'nin mührünü kaldırdığında geçmişe dair anıları da gitmiş sıfır bir hafızaya sadece sadık bir koruma olacağına dair görüntüler doldurmuştu. Bu yüzden ne aldığı darbenin nedenini, ne de karşısındaki kişinin nasıl kendisi olabiliyor olduğunu anlamadı. Yüzünü burnunu elledi, sonra da ellerine baktı. Kafası allak bullak olmuştu.

Cornelius elindeki kumandanın düğmesine bastığında Adem ve Serkan ne olduğunu anlayamadan dükkanın elektronik kepengi hızla kapandı. Onlar kepengi tekmeleyip tekmelememek üzerine kararsız kalmışken içeride baş başa kalan Cornelius ve Sadık birbirine girmişti bile.

Sadığın üstüne atlayan Cornelius iki elini parmaklarından birbiri ile kavuşturup Sadık'ın suratının ortasına balyoz gibi indirdi ve sonra o şoku atlatamadan birkaç kez daha vurdu. Vurduğu yer sanki içeri doğru göçüyor ve sonra da küçük bir kan havuzuna dönüyordu. Sadık ne nefes alıyor, ne de hareket ediyordu. Öylece gözleri yarı açık şekilde kalmıştı. Cornelius artık Sadık'ın beynini patlattığını düşündüğü için durdu. Üstünden kalktı ve Serkan ve Adem'in de aynı şekilde beyinlerini patlatma hevesi ile sırıttı. Hasmının suratına sıçrayan kanları yüzünden yavaşça süzülürken bu sefer başarısız olmayacak olmanın verdiği huzur ile dükkân kepenginin kumandasına tekrar uzanan Cornelius yaptığı hatanın ne kadar korkunç olduğunu o anda anladı.

Sadık resmen bir fare gibi ölü taklidi yapmış, sonra da düşmanı ona arkasını dönünce saldıracak zamanı kazanıp bunu eline geçen tüfeğin kabzasını sopa gibi kullanarak Cornelius'a patlatmak oldu. Cornelius tüm dengesi bozulup dizlerinin bağının çözülmesiyle ağız üstü yere kapaklandı. Bu sefer üste çıkan Sadık oldu ve tüfeğin kabzasını Cornelius'un suratının ortasına gömmeye başladı. Elmacık kemiklerinin kırılma sesi neredeyse kepengin dışında delip girmeye çalışan Adem ile Serkan tarafından bile duyuldu.

SoNYıLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin