YIL SONU

112 58 166
                                    

5: YILSONU

BİLİNMİYEN BİR YER

Sadece mumlarla aydınlatılmak istenmiş bir oda. Yada tam olarak aydınlatılmak istenmemiş bir oda. Odanın içerisinde sadece üstünde telefon bile bulunmayan, üstünde çalışılmadığı çok belli olan büyük bir çalışma masası, görkemli bir koltuk ve yanan bir şömine. Oda içindeki eşyalar bakımından bunlardan ibaretti. Tüyler ürpertici bir yerdi aslında ama buraya girip çıkan kişi pekte tüyleri ürperecek türden birisi değildi. Ne önceki hayatında ne de şimdi...

Şömine tam masanın arkasında duruyordu. Bu çalışma masasını kullanan; en azından o görkemli sandalyesine oturup masasına kollarını dayayan yada ayaklarını uzatan kişi sıcağı çok seviyor olmalıydı. Odayı barındıran büyük şatodan bozma evin sadece bu kısmında çatı camdan yapılmıştı ve puslu havada dolunay kendisini belli ediyordu içeridekilere. Masanın başında, görkemli koltukta oturmakta olan adam koltuğu ters çevirip, yüzünü şömineye dönmüş ateşi seyrediyordu ve o konuşurken arkasında el pençe divan dinlemekte olan kişiye bakmıyordu bile.

" Söyle bana Cornelius, hadi söyle bana. Neye inandığını söyle"

Adam ellerini önde kavuşturmuş ayakta duruyor, kendisine söylenenlerin bir itaatsizlik şüphesi olmaması için yalvarıyordu içinden. Cornelius günleri yılları pek saymazdı ve bu yüzden hatırlayamadığı kadar uzun zamandır efendisine hizmet etmekteydi ve böyle bir şüphe bile aşağılanma sayılırdı. İnancı hakkında şüphe. Kocaman kara gözlerinde bir alev ışıdı. Ama bu iri yarı adam karşısındakinin arkası dönük olmasına sevindi aynı anda. Bu anlık düşünce öfke olarak yargılanabilirdi ve Cornelius' un içinde böyle bir düşünce yoktu. Yapısı gereği sorgulanmaya karşı bir alerjisi vardı belki de. Bir anda fazla düşünmemesi gerektiğini, bir an önce cevap vermesi gerektiğini düşündü. Uzun bir sessizlik olursa efendisi kendisine karşı " şüphe" duyduğunu düşünebilirdi. Buda Cornelius' un olmasını istemeyeceği bir şeydi.

" Size ve hükmünüze Lord' um"

Sesi onlarca kişinin sesi gibi çıkmış ve odada yankılanmıştı. Efendisi gibi sakin konuşabilmeyi hiçbir zaman beceremezdi zaten. Gücünü görüntüsü ile olduğu kadar sesiyle de belli etmekten hoşlanıyordu. Başını öne eğdi.

Adam elini şömineye biraz daha yaklaştırdı. " Hiçbir zaman istediğim gibi birisi yapamadım seni. Bu benim hatam Cornelius, senin hatan değil" Cornelius bu kadar ucuz kurtulduğuna sevinmişti. " Size layık olamadığım için af dilemeyeceğim lordum, çünkü bir şeyin faydası yoksa uğrunda çaba sarf etmenin de gereği olmadığını sizden öğrendim" Şeytani bir gülümseme belirdi adamın yüzünde. Her zaman almak istediği cevapları duyduğunda böyle olur, hoşuna giderdi. " Gören göz, Cornelius. Gören Göz. Açıldı. Esen rüzgarların hepsini hissettim. Görüntülerin tümünü havada bir kağıt parçasını ona taşırmış gibi taşıdılar. Onu buldun mu Cornelius? " Elini ateşin üstünde tutmaya başladı. Ateş eline doğru yükseldi ve iyice harlandı. Sanki adama kendisini sevdirmek isteyen bir kedi yavrusu gibi elinin altında süzülüyordu şöminenin ateşi.

Yer yarılmamış ve Cornelius içine girememişti. Hayır bu sefer istediği olmadı ve efendisinin ses tonundan kolay kurtulamayacağını hissetti. " Hayır lord' um bulamadık" Adam ayağa kalktı. Yüzünde şeytani bir şeyler belirdi ama bu kesinlikle bir gülümseme değildi. " Başarısızlıklarına ortak koştukların kim Cornelius? Bulamadık derken kendin hariç bahsettiklerin... Bunlar kim Cornelius. Ben senden başka kaç kişiyi işaret ettim, kaç kişiye bu kadar büyük onurlar bahşettim ve siz Cornelius, siz kaç kişi birden çalıştınız ve bulamadınız? "

SoNYıLWhere stories live. Discover now