Plan

6 1 0
                                    

Özlem'in aklında tek bir şey vardı bunu söylerken. O geleceğe ait görüntüde olanların gerçekleşmemesi. Son gördüğünde Aylin'in de o gelecek projeksiyonuna eklendiğini gördüğünde '' birileri eklenebiliyor ise o sahneye, birileri de çıkarılabilir demek ki '' diye düşünmüştü.

Mağlup komutanlar gibi çaresiz bir şekilde oturup öylece kaldılar. İzlemeye hasret kaldıkları güneş tüm kızıllıkları ile batarken ve hayat yavaş yavaş sona ererken, Efendi tüm yapmak istediklerini yapıp planı sekteye uğramaksızın ilerlerken grup ve Özlem özellikle bu konuda hiçbir şey yapamadığına kahroluyordu. İçlerindeki boşluk senkronize bir şekilde büyüyor, yenilgi hissi tüm umutları kara çalı gibi kaplayıp yok ediyordu. Özlem in belki tek başarabildiği grubun biraz daha uzun süre hayatta kalmasını başarmaktı onca ortaya çıkan güçlerine rağmen. Ama neye yarar. O an anladığı güçlerinin kurtuluşla alakalı olmadığıydı. Bunu '' Gören Göz '' de söylemişti ona ama aynı onun da dediği gibi her şeyi idrak etmesi de zaman alıyordu. Bazılarını ise anlamıyordu.

Sessizlik sahilde öylece oturan bu dört kişiye Efendinin köleye hakim olduğu gibi hakimdi işte böylece. Sadık ise bir ağacın tepesine çıkmış etrafı gözlüyor uzaklardan gelen bir tekne olma ihtimaline karşı nöbet tutuyordu.

Özlem diğerlerine fark ettirmeksizin bir an için gözlerini kırparken gücünü açığa çıkartıp görüşünü şöyle bir serbest bıraktı. Görüntü önce adayı terk etti ve anakaraya geldi. Sonrasında gökyüzüne yükseldi ve kuş bakışı bir şekilde şehri gözlemeye başladı. Bakışları hayat belirtisi arıyor fakat bulamıyordu. Zihninin düşünce hızı ile aynı hızla görüşü de hareket ediyor ve başka şehirleri ve hatta ülkeleri geziyordu.

Kurtarılamayacak halde yaralı can çekişen insanlar, enkazların altından çığlık feryatları, yangınlar, vahşi hayvanlar ve leşçillere öğün olan yarım yamalak bedenler. Gördüğü hiçbir şey umut vermiyordu. Sadece eziyete dönüşüyordu.

Sonrasında bir bebek gördü ölmüş annesinin kucağında ağlamakta olan. Bu görüntüyü aldığı yer güney Amerika da bir şehrin arka mahallelerinden birisiydi. Kadının cesedi duvara öylece yığılmış kalmış belli ki yaşadığı dehşetten ve aldığı darbelerden bebeğini koruyarak güç bela kaçabilmiş ama yığıldığı yerde canını teslim etmişti. Bebeğe yaklaştı iyice görüntü ve sağa sola yukarıya bakındı yardım edebilecek biri olup olmadığını arıyordu.

Sokağın köşesinde önce bir gölge sonra da bir kişi belirdi ama beliren bu kişi yardımdan çok tehlike sinyalleri veriyordu. Ağzı yüzü ve üstü başı kan içinde, oldukça şişman kel bir adamdı bu ve elinde yarısı yenmiş bir ciğer vardı. Kadını ve ağlayan bebeği görünce elindekini yere attı tiksinircesine. Gözleri parladı ve yüzüne vahşi bir gülümseme geldi Dudaklarındaki kan ve ciğer parçalarını yalanarak bebeğe doğru yürümeye başladı. Özlem'in görüşü çaresizce çırpınıyor sağa sola yukarıya bakıyor yardım aranıyordu. Bebeğin ağlama sesi kesildi. Görüntü oraya geri döndüğünde adamı arkadan görüyordu. Annenin cesedine ve kucağındaki bebeğe doğru çömelmiş bir şeyler yapıyordu.

Bakmak istemedi.

Daha fazla...

Göz kırpması bittiği gibi görüşü bedenine, zaman da olağan akışına döndü Özlem için. Kimse fark etmedi ne olduğunu. O da fark ettirmemeye çalıştı. Gördükleri yeni yenilgilerden başka bir şey vaat etmiyordu zira.

Sessizlik her şeyi yutmaya devam etti.

Efendi Aylin ile birlikte sessiz sakin malikanesine dönmüş odasında karşılıklı oturuyordu. Kız boş gözlerle ona bakıyor hiçbir şekilde gözlerini kırpmıyor sadece öylesine nefes alıp veriyordu.

Efendi'nin iradesi ile...

Efendi soyların ayrıştırıldığı, her birine bir özelliğin bahşedildiği günlerde bir ölüden doğmuştu. Şimdi karşısında kavmini oluşturacak, soyunu yayacak ve dünyanın yeni hâkimi olacak olan çocuklarını ona doğuracak olan yine bir ölüden başkası değildi.

SoNYıLWo Geschichten leben. Entdecke jetzt