Bölüm 43

125 5 0
                                    

#What Would It Take-Anderson East

-Demir'in Bakış Açısından-

Sabah uyanır uyanmaz banyodaki işlerimi yapmaya koyuldum. Hızlı ve sessiz hareketlerle işlerimi hallettikten sonra gardırobun karşısına geçip gelişi güzel bir gömlek ve takımı üzerime geçirdikten sonra takıma uygun renkte bir kravat da alıp yatağa yanaştım. Beril, karnından dolayı yüzüstü yatamadığından sol tarafına yatmış, çoktan yastığıma sarılmıştı. Alnına bir öpücük kondurup saçını okşadım ve her sabah yaptığım gibi, "Seni seviyorum," dedim ve odadan çıkıp hızlı adımlarla çalışma odama girdim. Masamın kilitli olan çekmecesini açıp içinden silahımı ve Ali ile izini sürdüğümüz adamın dosyalarını alıp odadan çıktım ve merdivenlerden aşağı inmeye başladım.

Saat sabahın 6:30'u olduğu için evde olmayan Halime Abla, mutfaktan gelen yemek kokularıyla beni şaşırttı. "Halime Abla, bu kadar erk-" dememe kalmadan mutfaktakinin Halime Abla değilde, onun kızını görmeyi beklemiyordum. "Günaydın, Duygu. Bu kadar erken gelmene gerek yoktu, Beril saat 8'e kadar uyur muhtemelen." derken omuzlarımı silkiyordum. Duygu yüzünde kocaman bir gülümsemeyle bana dönüp, "Ben size kahvaltı hazırlamak için gelmiştim Demir Bey." dediğinde gülümsemesi yüzünden hala eksilmiyordu. Kalçasını sallayarak benim yanıma yaklaşıp elimden tutup beni masaya yönlendireceği sırada hızla elimi çekip çenesinden tuttum ve hızla duvara yasladım. Canının yanması bir gram bile umurumda değildi, ben sadece sevdiklerimin yanında yufka yürekliydim ve benim Beril'e büyük bir sevgi ve merhametle yaklaştığımı düşmanlarım görseydi, beni alt edebilmenin en kısa yolunun bu olacağını bilirlerdi.

Kaşlarımı çatıp dişlerimin arasından, "Seni sadece bir kez uyaracağım, eğer ayağını denk almazsan seni aç köpeklere veririm ve bir gram bile acımam!" derken çenesindeki elimi daha fazla sıkıp öne doğru çekip bu sefer daha yavaş duvara ittim. "Beni anladın mı?" dediğimde gözlerinden çoktan akmaya başlamış yaşlarıyla hızla kafasını salladığında bende hızla elimi çekip mutfaktan çıktım. Dışarıda, dün akşamdan beri yağmaya devam eden yağmurdan dolayı hızla paltomu üzerime geçirip anahtarlıktan arabanın anahtarını alıp evden çıktım.

Sinirden kasılan omuzlarımı rahatlatmak için oynatırken önümde beliren bekçi kulübesine yaklaştım ve penceresine hafif tıklatıp beklemeye koyuldum ki çok beklememe gerek de kalmamıştı. Hasan Abi uykulu gözleriyle bana bakarken ben ona az önce yaşadığım gerginli dakikaları görmezden gelip gülümsedim ve selam verircesine başımı salladım. O da başını salladığında, "Geçenlerde konuştuğumuz koruma meselesi için, Beril'in yanına iki kişi istiyorum. Onu sürekli burada tutamam, anlaşıldı mı?" dediğimde o da başını onayladığında ben hızla geri dönüp garaja yöneldim. Kırmızı Ferrari'nin kapısını açıp arabayı çalıştırdım ve kapının açılıp motorun ısınmasını bekledim. Çok geçmeden kapılar açılınca bende fazla gaza yüklenmeden hızla garajdan çıkıp FSM Köprüsüne doğru sürmeye başladım. Saate baktığımda saat 7'ye geliyordu ve trafik fazla olmasa bile yok da sayılmazdı. FSM'yi geçip Levent'te ulaşmadan sağa sapıp önümdeki yükselen ve gökyüzüne dokunan gökdelenlere baktım. Küçüklüğümden beri en büyük hayalimdi, pilot olmak. Eğer babamın ailemizden -ya da benden ve kız kardeşimden- sakladığı karanlık yüzü olmasaydı olabilirdim de aslında ama elden ne gelebilirdi ki?

Şirkete ulaştığımda kapının önünde beni karşılayan Mahir'e başımla selam vererek hızla yanından geçeceğim sırada kendisinin bir anda önüme geçmesiyle kaşlarımı çatarak ona bakmıştım. ''Doğuş'a emri veren adamı buldum sanırım. Beril'e olan yakınlığı beni şaşırttı açıkçası, tabii size olan yakınlığı daha da şaşırttı beni.'' dediğinde kaşlarım sanaki imkanı varmış gibi daha da çatıldı ve kolundan tutup onu peşime taktım. Asansöre kadar sürükledikten sonra ona bindiğimizde kolunu bıraktım ve bana bildiği şeyleri anlatması için başımla işaret ettim. Kendisi bana dönerek derin bir nefes aldı ve, ''Babanızla olan geçmişteki iletişimleri ve Beril'in üniversitesinde onun derslerine giren hoca olması gibi,'' dediğinde derin bir nefes alıp Beril'in dersine giren bütün hocaları hatırlamaya çalışırken Mahir'in bana uzattığı dosyadaki adamı daha önce hiç görmediğimi fark ettim. Elimdeki kağıtlar benim sinirimden dolayı buruşurken asansör çoktan beni odamın olduğu kata çıkmış bende hızlı adımlarla asansörden çıkıp odama yönelirken Mahir ise arkamdan sessiz adımlarla beni takip ediyordu.

Üvey KardeşimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin