Bölüm 27

5.5K 181 14
                                    

dilaycakiltas sana dün diye söyledim ama internet kesintisi yaşadığım için gecikti. Özür olarak bu bölümü sana ithaf ediyorum😙😙😙

#Frou Frou - Holding Out For A Hero

-Beril'in Bakış Açısından-

"Kaç gündür doğru dürüst yemek yemediği için ve midesinin tamamını içkiyle doldurduğu için, ayrıca uykusuz olduğu için bayıldı. Yani endişelenecek bir şey yok. Midesini temizledikten sonra onu normal odaya alacağız efendim." diyen doktor, yavaşça kafasını salladı ve yanımızdan ayrıldı.

Allah'a şükür ona bir şey olmamıştı. Kollarımı göğüsümde birleştirip çatık kaşlarımla Ali ve Ayaz'a döndüm. "4 gün! Koskoca 4 gün boyunca Demir senin bardaydı ve sen hiç yetmezmiş gibi ona 14 şişe adını bile bilmediğim içkilerden mi verdin?!" diye bağırdım sinirle Ayaz'a.

Ayaz yüzünü asarak,"Ben ve Ali ona kesinlikle içki vermedik, 5. şişeye kadar. Ondan sonrasını nereden buldu inan bilmiyorum. Ama sana söz veriyorum. Bütün personeli teker teker sorguluycam. O kişiyi bulunca da, onu kendi yöntemlerimle cezalandıracağım." dediğinde sesi sonlara doğru kısılmıştı.

Kendi yöntemleriyle? Cezalandıracak?

Bedenim bir anlığına titremesiyle, içim ürpermişti. Ne yani, bu tatlı ve zararsız Ayaz, aslında çok tehlikeli bir sadist miydi? Düşüncesi bile beni korkuturken Ali benim yanıma yaklaşıp ellerini omuzlarımın üzerine koydu.

"Sorumsuz olduğumuz için özür dilerim ama eğer böyle olacağını bilseydim sence biz onu durdurmaz mıydık?" dedi Ali üzgün bir ifadeyle. Haklıydı, eğer böyle olacağını bilselerdi onu kesinlikle durdururlardı. Kafamı olumlu anlamda sallayıp karnımın el verdiği kadar ona sarıldım ve geri çekilip boş bir sandalyeye oturdum.

Saniyeler saniyeyi, dakikalar dakikaları kovaladıkça içimin daraldığını hissettim ve yerimden kalkıp kafeteryaya yöneldim.

Bu 2. seferdi. Çaresiz bir şekilde onu, 2. kez bir hastane koridorunda bekliyordum. Ve yine 2. kez benim yüzümden o buradaydı. Kafeteryada bulunan satıcıdan limonlu çay istedim ve beklemeye başladım. İçine iki şeker atıp bir masaya geçtim ve dakikalarca karıştırdım.

Çay artık içilmeyecek kadar soğumuştu ama ben bunu umursamadan kafama diktiğimde içeri apar topar Ali girdi. "Demir'i normal odaya aldılar." dedi ve bu sefer sakin bir şekilde kafeteryadan ayrıldı. Bardağı çöpe atıp Ali'nin peşine düştüm.

-Demir'in Bakış Açısından-

Beynime saplanan ağrı yüzünden yüzümü buruşturmak zorunda kaldım. Bir kapının açılıp kapanma sesinden sonra yattığım yerin sol tarafında bir sandalyenin çekilme sesi geldi.

Küçücük bir el, elimi ellerinin arasına aldı ve sıktı. Alıp verdiği nefesi, yüzümü yalayıp geçiyor, beni serinletiyordu. "Hayvansın!" dedi inlercesine Beril. Söylemiş olduğu şeye her ne kadar kahkahalarla gülmek istesem de kendimi zor da olsa tutup dinlemeye devam ettim.

"Neden? Nasıl?" diye sorunca kendimi 5N1K soru yağmuruna tutulmuş gibi hissetmeme neden oldu. "Uyan, yalvarırım uyan artık Demir. Aynı şeyleri 2. kez yaşamak istemiyorum." dedi yalvarırcasına. O anda, ona sarılıp bir daha asla bırakmamak geldi içimden.

Bana doğru eğilerek dudaklarımızı birleştirdi. Kısa süren öpüşmemizde geri çekilip, "Sen dinlenmeye bak," diye fısıldadı ve tekrar öpüp odadan ayrıldı.

İstiyorum, ona sarılıp özür dilemeyi. Ne kadar hayvan ve öküz biri olduğumu itiraf etmeyi. Ona, onu ne kadar çok sevdiğimi söylemek istiyorum.

Ama nedense gözlerimi açıp yataktan kalkamıyordum. Canım sadece uyumak istiyordu. Bende daha fazla uzatmadan kendimi karanlığa teslim ettim.

⏩⏩⏩⏩⏩⏩⏩⏩

Gözlerimi araladığımda beyaz bir oda ile karşılaştım. Beril, yatağın karşısındaki koltuğa yerleşti ve uyukluyordu. Yerimden, el verdiğince kalktım ve yanına gidip onu kucaklayarak yanıma yatırdım. Onun tamamen yerleşmesi için biraz kıpırdadığım için gözlerini hafif aralayıp neler olduğunu kavramaya çalıştı.

Gözlerini sonuna kadar açtığında, beni görmenin sevinciyle hızla boynuma sarıldı. "Uyandın!" dedi mutlu bir sesle. Yüzümde kocaman bir gülümseme ile kafamı olumlu anlamda salladım.

"Ben tam bir ök-"

"Öküzsün, biliyorum." dedi ve dudaklarıma ufak bir öpücük bırakıp, "Ama benim öküzüm!" dedi ve bu sefer nefessiz kalana kadar beni öptü. Odaya dalan doktorla hızla birbirimizden ayrıldık ve Beril yataktan kalkıp tekrar koltuğa oturdu. Ona baktığımda yanakları kıpkırmızı olmuştu. Onun bu haline gülmeden edemedim.

"Birlikteliğinizi böldüğüm için üzgünüm ama kontroller için gelmek zorundaydım." dedi doktor ve hafif bir gülümseme ile yanıma yaklaşıp önümde durdu.

Üzerindeki önlüğün ceplerinden bir tane fener çıkarıp önümde işaret parmağını sabitledi.

"Parmağıma bak!" dedi ve gözlerime ışık tutmaya başladı. Sonunda ışığı gözümden çekip baş ucumdaki makinaları da inceledikten sonra kafasını olumlu anlamda salladı.

"Bu olaydan sonra şiddetli baş ağrısı, dikkat bozukluğu ve denge problemi olabilir, ama bunların hepsi normal belirtiler. Tekrar geçmiş olsun Demir Bey." dedi ve yanımızdan ayrıldı.

Beril'in tarafına döndüğümde o hala utançla başını eğmiş oturuyordu. Daha fazla dayanamadım ve gülmeye başladım. Beril güldüğümü duymuş olmalı ki hızla yanıma gelip beni, o küçücük yumruklarıyla dövmeye çalıştı.

"Ya Demir! Gülme, zaten daha nereye kadar rezil olabilirim bilemiyorum!" diye sitem etti. Kendimi zor da olsa tutmayı başarıp yumruk olan ellerini yakaladım.

"Bebek nasıl?" diye sordum merakla. Beril asık suratıyla, "Hangi bebek?! Benim mi? Yoksa Gizem'in mi?" diye sordu imayla.

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alıp verdim, "Bizim bebeğimiz!" dedim sakin kalmaya çalışarak.

"İyi, yarın yine kontrolüm var." dedi ve üzüntüyle başını eğdi. Elimi çenesinden tutup bana bakmasını sağladım.

"Daha kaç kere söylemem gerek Beril? O bebek benim değil!" dedim ve ellerimi saçlarımın arasında gezdirip zoraki bir nefes aldım. "Sende demiştin, o bir o*ospu!" dedim ve ona baktım.

Beril yaşlı gözleriyle bana birkaç saniye baktıktan sonra bana sıkı bir şekilde sarıldı. Ellerimi beline dolayıp karnının el verdiği kadar ona sarıldım ve kokusunu içime çektim. Tatlı bir çilek kokusu benim başımı döndürmeye yetiyordu. "Özür dilerim," diye fısıldadı kulağıma.

Geri çekilip alnından öpüp, "Senin değil asıl benim özür dilemem gerek." dedim ve alnımı onun alnına dayadım. Gözlerini benden kaçırmadan, yüzünde kocaman bir gülümseme ile bana bakıyordu.

Gülüşünde kaybolduğum kadın, seni o kadar çok seviyorum ki anlatmak için kelimeler bile yetmiyor. Hani küçük çocuklar, ne kadar çok sevdiklerini göstermek için kollarını iki yana açar ya. Ben işte ondan da çok seviyorum.

Onu kucağıma alıp dudaklarını yumuşak bir şekilde öpmeye başladım. Dokunuşları o kadar yumuşak ki, sanki tenimde bir tüy uçuşuyormuş gibi hissediyordum.

Dudaklarımızı ayırıp, arkamda ki yastığı düzelttim ve sırtımı oraya yaslayıp Beril'i kendime yasladım. Gözleri kapalı bir şekilde derin bir nefes alıp verdi.

Nefesinin esip geçtiği yerler yanıyor, beni benden almaya yetiyordu. Eğilip saçlarının üzerinden onu öptüm, "İyi uyu, benim bücürüm." dedim ve kendimi uykunun kollarına bıraktım.

Üvey KardeşimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin