Bölüm 40

1.9K 60 8
                                    

Hepinizden çok ama çok özür dilerim, sonunda bir üniversiteye yerleşebilmenin ve derslere alışabilmenin rahatlığıyla bu bölümü bitirebildim. Şu an evimi özleme depresyonundan dolayı biraz karamsarlığım yansımış olabilir, bundan dolayı sizden özür dilerim ama beni bırakmadığınız ve beni desteklemeye devam ettiğiniz için çok teşekkür ederim 🙏🏻

#Call Out My Name - The Weeknd

-Beril'in Bakış Açısından-

İnsan sevdiği bir şeyleri kaybederken değerini bilirdi. Onları kaybetme korkusuyla karşı karşıya geldikleri zaman geri getirebilmek için harekete geçerlerdi. Bazende sevmeden, sevemeden kaybettikleri şeylerin ortadan kaybolmasıyla kalplerinde bir boşluğun var olduğunun farkına varırlar ama onu neyle doldura bileceklerinden haberleri yoktur. Ben Demir'in değerini biliyordum ama onun benim değerimin farkında olup olmadığını da bilmiyordum.

Etrafım karanlıktı ama etrafımda oluşan gürültü yüzünden yüzümü buruşturmadan edemedim. "Patron! Uyandı!" dedikleri zaman bir kıpırtı oldu ve gözlerimin üzerini örten bezin çıkarılmasıyla istemsiz olarak yüzümü buruşturup gözlerimin ışığa alışmasını bekledim. Bir süre sonra yüzü siyah maskeli adamların arasında ben bu grubun patronuyum havasında olan o çocuğu gördüm ve kaşlarımı çatabildiğim kadar çatıp ona bakmaya başladım.

Çocuk oturduğu yerde diklenip, "Benim işim seninle değil Beril, benim işim Demir'le." dediğinde oturduğu koltuğunun yanındaki sehpanın üzerinde duran viski bardağını alıp dudaklarına götürdü. Benim ona dikkatli bir şekilde bakmamdan dolayı bardağı bana doğru uzatıp, "İster misin, demek isterdim ama hamile olduğun ve işimin seninle olmadığı için sana zarar vermeyi düşünmüyorum." dedi ve yüzündeki iğrenç sırıtmayla bardağını kafasına dikip, sehpanın üzerine bıraktı ve tekrar doldurmaları için elini gelişi güzel salladığında nereden geldiğini anlamadığım bir kız hızla bardağı doldurup ortadan kayboldu.

"Biliyor musun, senin Demir sandığın kadar masum değil. O belkide kötülüklerin kralı değil ama beni aratmayacak kadar kötü biri." dediğinde yüzündeki gülümseme daha da genişledi ve sehpanın üzerindeki bardağından birkaç yudum içip geri bıraktı ve sanki bir şey hatırlamış gibi, "Ah ben daha sana kendimi tanıtmadım, değil mi? Kabalığım için üzgünüm, ben Doğuş." dediğinde oturduğu yerden belini hafif eğip reverans yapmış gibiydi ama benim için üşengeçlik belirtisinden başka bir şey değildi.

Gözlerimi devirip, bıkkınlıkla nefesimi burnumdan verdiğimde Doğuş bana şaşkınlıkla baktı. Bir kaşımı kaldırarak ona 'Ne var?' bakışını attığımda eliyle ağzını gösterip kafasıyla beni işaret ettiğinde arkamdaki adamlardan biri ağzımdaki bezi de aldıkları zaman tam anlamıyla rahat bir nefes aldım. Bu sefer karnımı işaret ederek, "Kaç aylık?" diye sordu sanki bilip de turşusunu kuracak, asalak parazit.

"4 ay," dediğimde kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı ve bu benim tekrar gözlerimi devirmeme neden oldu. Merakla, "Madem Demir'le işiniz vardı, neden direk onunla uğraşmadınız?" diye sordum sol kaşımı kaldırarak. Doğuş biraz düşünür gibi yaptıktan sonra, "Aslında bu, bizim onunla direk bir şekilde uğraşma yöntemimiz." dediğinde kaşlarım istemsiz olarak çatıldı. Doğuş'un sol tarafında kalan kapı açıldı ve içeriden bir tepsi yemek getirilip önüme konduğunda sorar bir şekilde Doğuş'a baktım. "Misafirlerimi aç bırakmak bana yakışmaz, afiyet olsun." dediğinde yemeğin bana getirildiğini anladım. Elimi uzatacağım sırada kollarımı hareket ettiremediğimi fark ettim ve gözlerimi kısarak arkamdaki embesillere küçümseyici bir bakış attım. Adam attığım bakışın ne anlama geldiğini anladığında hızla kollarımı çözdüğünde tamamen özgür kaldığımı anlayarak rahatlıkla tepsinin üzerindeki kaşığa uzanacağım sırada kenarda duran yemek bıçağına kaydı bakışlarım. Onu elime alıp arkamdaki embesile saldıra bilirdim ama bu adamları hiç şakası yok gibiydi. Eğer yanlış bir hareketimi görseler hemen tetiği çekip gözlerini kırpmadan, bebeğime acıma gereği duymadan ikimizi de öldürürlerdi. Bu fikirle belimden aşağı doğru bir ürperti geçti ve hafifçe omuzlarımı silkip, bu fikri hızla kafamdan atarak kaşığı elime aldım ve önümdeki Tarhana Çorbasını kaşıklamaya başladım. Ağzımdaki hafif baharat tadı onun hazır çorba olduğunu anlamam çok sürmedi. Kasenin yanında duran pilavdan da bir kaşık aldığımda üzerimdeki bakışlar yüzünden yerimde huzursuzca kıpırdandım. "Madem Demir, dediğiniz kadar kötü o zaman bana nedenini açıkla. Hem o ne kadar kötü olursa olsun bu benim umurumda bile değil." dediğimde Doğuş'un yüzüne yerleşen sinsi sırıtma pek hayırlı değildi.

Üvey KardeşimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin