Cevaplanamayan Sorular

173 88 9
                                    

Medya ( Deniz:Yeni karakter, Ateş'in kuzeni)

"Suspus kaldığımız o anlarda gözlerimiz bir sürü çığlıklar atıyordu adeta..."

Bazen yerin dibine girmek istediğimiz anlar vardır. Bir türlü o yerden çıkmak istemediğimiz. Bazen de konuşmak isteyip de konuşamadığımız anlar vardır. Dilimizin lal olduğu anlar. Bir türlü o düğümün çözülemediği o anlar. İşte tam da şuan öyle bir andaydım. Başımda iki kişinin hararetli konuşmasını duyuyor ama bir türlü göz kapaklarımı açamıyordum. Söylemek istediğim şeyler varken utançtan söyleyemiyordum. Ben de madem utançtan gözlerimi açamıyor ve konuşamıyordum o zaman onların konuşmalarına kulak kesilirdim. Biliyorum şuan yaptığım kötü bir şeydi ama yapacak bir şeyim yoktu. Hem birazcık dinlesem, bir şey olmazdı ki?

"Ateş, neden anlamak istemiyorsun? Kızın hiçbir şeyi yok. Sadece bayıldı. Birazdan uyanır."

"Deniz, deli etme insanı. Madem bir şeyi yok. Neden iki saattir uyanmıyor o zaman?
Hem sen nasıl doktorsun?
İyileştirsene kızı."

Demek iki saattir baygındım, ha.
Vay canına!
Bu arada kızın da doktor olduğunu öğrenmiş oldum.

"Ateş, canım kuzenim deli etme beni. Kız sadece bayıldı. Hem acil bir şeyi olsa ben böyle sakin kalabilir miyim? Biraz akıllı ol lütfen. Hem sen benim doktorluğuma laf edeceğine git oradan su filan getir. Boş durma."

"Tamam, başımın belası, tamam. Sana laf yetiştiremeyeceğim. En iyisi Su uyanana kadar bir bahçeye çıkayım. Nefes alayım, bu böyle olmayacak."

Demek, kuzeniymiş. Sevgilisi değil. Neyse ne canım, banane. İster sevgilisi olsun isterse kuzeni. Beni ilgilendirmez.

"Uyandığını biliyorum. Ateş gitti. Gözlerini açabilirsin artık."

Kulaklarım doğru duymuştu değil mi? Resmen kendimi ele vermiştim, hiç tanımadığım kıza. Zaten ben de şans olsaydı. Neyse...
Yavaş yavaş gözlerimi araladım ve karşımdaki kıza bakmaya başladım. Resmen yakalanmıştım.Bugün utangaçlık kotamı çoktan doldurmuştum ve bana bu kota aylarca hatta yıllarca yeter de artardı bile.

"Nasıl anladın, uyanık olduğumu?"

"Eee, sen beni ne sandın kızım. Ben anlarım insanın halinden. Hem boşuna telaşlanma o hödük kuzenim uyanık olduğunu anlamadı. Şimdi onu bunu boşver de neden gözlerini açmadın?"

Şimdi ne diyecektim?

Kuzenine ağzıma gelen her şeyi söyledim daha sonra pişman oldum ve evine özür dilemeye geldiğimi mi?
Bir de üstüne üstlük sizi öyle görünce yanlış anlayıp sessiz sedasız eve  gitmeyi düşünürken kuzenine yakalandığımı mı?
Zaten bunları dersem çoktan ölürdüm ya hadi neyse..

"Eee, anlatmayacak mısın,neler olduğunu?
Peki tamam, anlatma. Ama ben bu sırrı er ya da geç öğrenirim, bilmiş ol. Neyse tanışmamıştık biz. Ben Deniz. Ateşin kuzeniyim. Sen de Su olmalısın bildiğim kadarıyla."

"Evet, adım Su. Memnun oldum tanıştığımıza. Ben de Ateş Bey'in çalışanıyım. Daha doğrusu mimarım.Ateş Beyl ile tanışalı iki ay oluyor. Öyle işte. Neyse artık ben gideyim. Her şey için teşekkürler Deniz. İyi günler."

"Ne demek Su. Rica ederim. İstediğin zaman tekrardan görüşebiliriz. İyi günler."

Denizle konuştuktan sonra Ateş Bey'e yakalanmadan evden çıkmış ve bir taksiye atlayıp doğruca eve gitmiştim. Ne gündü yahu!
Resmen utangaçlık günüydü.
Eve kısa sürede varmış ve doğruca odama gitmiştim. Şuan sadece yumuşacık yatağıma yatıp güzel bir uyku çekmek istiyordum. Ama tabiki hayallerim suya düşmüştü yine. Telefonumun ısrarla çalmasıyla açmış ve arayan kişiye bakmadan saydırmaya başladım. Bence hak etmişti yani.
Ne hakla benim uyumama izin vermezlerdi ki?

"Yahu, Nehir sadece uyumak istiyorum. Bir izin ver. Bugün istemediğim kadar olay yaşadım zaten. Ne olur arama-"

"Demek beni bu kadar görmek istemiyorsun Su? Neden uyandığında bir hoşçakal bile demeden gitme gereği duydun merak ediyorum doğrusu?"

Nasıl yani, beni arayan Ateş Bey miydi?
Bugün neden bunlar benim başıma geliyordu, Allahım. Lütfen bitsin artık şu kabus .

"Ateş Bey, ııı, şey ben. Acelem vardı o yüzden gitmek zorunda kaldım. O yüzden size de veda edemedim. Tekrardan ilgilendiğiniz için teşekkürler."

"Bu kadar acil işi merak ettim doğrusu Su. Eee o zaman kapıyı aç da göreyim şu acil işini. Ne diyorsun?"

Nee?

Evime mi gelmişti?

Şimdi bitmiştim. Ne yapıcaktım?

Dış kapıya doğru istemeye istemeye gitmiştim. Elimi kapının kulpuna istemeyerek dokundurmuş ve yavaşça kapının kulpunu çevirmiştim. Kapıyı açtığımda tüm heybetiyle karşımdaydı. Daha ne kadar utanabilirim diyordum kendi kendime. Tabi ben bunları düşünürken o bana yavaş yavaş yaklaşıyordu. Resmen kaçma kovalamaca oynuyorduk adamla.

Ben kaçıyordum o kovalıyordu. Ve bu döngü ne zaman bitecekti, bilmiyordum doğrusu.
Artık iyice sıkışmıştım onunla duvar arasında. Resmen nefes almakta zorluk çekiyordum. Soluklarımız, kalp atışlarımız birbirine karışmıştı adeta. Peki neydi beni ona iten?
Neden o yaklaştıkça heyecanlanıyordum?
Neden böyle utançtan kıpkırmızı kesiliyordum?
Galiba bunların cevabını vermeye korkuyordum. Ben aklımla savaşırken o beni belimden sıkıca kavramış ve beni adeta kendisine yapıştırmıştı.Çünkü gerçekten nefes almakta güçlük çekiyordum.Sanki benimle kedinin fareyle oynaması misali oynuyor ve benim artık kaçamayacağım o anı kolluyordu Ateş Bey de. Tam olarak şöyle demişti bana yakın olduğu şu sıralarda;

"Yakaladım seni küçük fare. İşte şimdi kaçacak yerin kalmadı. Bakalım şimdi ne yapacaksın? "

O bunları söylerken tam gözlerimin içine bakıyordu ve o öylece baktıkça içimde cevaplanamayan sorular cevap bulmak için daha çok can atıyorlardı. Gözleri bende bir şeyler arıyormuşçasına bakarken nasıl ondan kaçabilirdim daha fazla diye beynimin içinde adeta savaş veriyordum. Hak veriyordum aslında ona da. Çünkü birisi aynı benim yaptığım gibi bana davransa bende ona sorular sormak isterdim. Aslında bunda yanlış bir şey yoktu ama konu bana gelince bu işin içinden çıkılamaz bir hal alıyordu.

Korkuyordum bir daha acı çekmekten aslında tam da bu yüzden gözlerim onun gözleri haricinde her yere değiyordu. Şuan ona ne diyeceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu ve bu bende daha fazla heyecana sebep oluyordu.

Ne yapacaktım, nasıl kurtulacaktım şuan Ateş Bey'den?

Galiba artık bazı şeylerden kaçmamak gerekiyordu. Cevap bulması gerekilenler artık bir cevaba kavuşmalıydı belki de...

"Gözlerimde aradığı cevapları kendi gözlerindeki girdaplarında sakladım ve ucu bucağı olmayan o uçurumdan tüm gerçeklerimi ona attım..."

Küllerinden Doğan Anka| Kitap Oldu🧡Where stories live. Discover now