Mutluluğa Düşen Gölge

142 42 8
                                    

"Geçmişimin kırıntıları bugünüme gölge düşürmeye ant içmiş gibilerdi..."

Hayat, uçsuz bucaksız bir denize benzer. Aynı denizdeki dalgalar gibi hayatında türlü zorluklar vardır. Kimimiz bu zorlukların üstesinden geliriz kimimiz ise zorlukların altında eziliriz. Benim de var bu hayatta başıma gelen zorluklar. Fakat ben, her ne kadar bu hayatta zorlansam da bir anka kuşu misali yeniden dirildim. İnadına ayakta kaldım. Yılmadım, pes etmedim ve şu anda yine dimdik  ayakta duracağım. Çünkü ben değil karşımdaki insan utanmalı benim karşıma çıkmaya...

Şuan ne mi yapıyorum?

Hiç karşılaşmamam gereken bir insanla karşılaşıyor ve bu da yetmezmiş gibi bu insanla yüksek bir ihtimal aynı yerde çalışmak zorunda kalıyorum.

Hayat gerçekten şaşırtıyor bizleri. Hiç olmadık anda karşımıza olmadık birini çıkarabiliyor. Bizi gafil avlayabiliyor bu yaşadığımız evren. Bizleri derinden sarsıyor ve bu da yetmezmiş gibi ' bak gör daha karşına neler çıkacak ' diyebiliyor. Evet evet, bunları bir anda yapıyor ve bizlere şaşıracak bir zaman dilimi sunmuyor. Kısacası işte 'HAYAT' bu diyorsunuz siz....

Halbuki her şey ne güzel gidiyordu Ateş ile. O beni anlıyor, saygı duyuyor ve en önemlisi beni her şeyimle seviyordu. O gün gece beni eve bıraktığında ikimizin de yüzlerinde gülücükler vardı . Mutluyduk.... Ta ki bugüne kadar...

Bugün ne mi oldu?

Bugün yüzünü bile görmeye tahammül edemediğim o adam, benim çalıştığım yere mühendis olarak başvurmuş ve bu da yetmezmiş gibi karşıma çıkmaya tenezzül etmiş ayrıca da Ateş' e kendini öyle iyi biri gibi tanıtmış ki kendini bu ofiste işe aldırmış. Evet, bunların hepsi bir günde oldu. Benim mutluluğuma bir günde gölge düştü. Beni sevdiğim adam karşısında etkisiz bir eleman gibi göstermesi sadece bir günde meydana geldi. Ateş'in ona bir dost gibi davranması sadece birkaç saatini aldı. O adını bile anmak istemeyeceğim adam, her şeyi planlamış ve şirketteki herkesi kendine hayran bırakmıştı. Yani diyeceğim o ki bu adam, herkesin gözünü yalanlarıyla kör etmişti.

Masamda oturmuş bunlarla kafamı yorarken kapı çaldı ve içeriye gelen kişi ne yazık ki oydu..

'Eskiden her şeyi verebileceğim ve onu kendimden bile çok seven bir adam ' dı gelen..

Kapıyı kapatmış ve benim bir şey dememe tenezzül etmeden boş gördüğü koltuğa oturmuştu. Neydi ondaki bu güven?  Nereden geliyordu bu özgüven kendine? Nasıl bulabiliyordu bu cesareti? Ben bunları kafamda tartarken o şunu demişti:

"Su bir şey demeyecek misin?  Yıllar sonra neden çıktın karşıma diye hesap sormayacak mısın bana?  Bak karşındayım bütün benliğimle. Nefretini kusabilirsin üzerime. Çünkü haklısın sana yaşattıklarımın zerresini hak etmiyorsun. Biliyorum yıllar geçti üzerinden fakat ne olursa olsun sevdim seni. Sana yaşattıklarıma rağmen bile yine de bu aşktan vazgeçemedim. Biliyorum kızgınsın bana  ki haklısın da fakat hiçbir şey göründüğü gibi değil Su. Gerçekten sandığın gibi ihanet etmedim sana . O zamanlar anlatamadım fakat şimdi söylüyorum . Ben seni aldatmadım.... "

Neler diyordu şuan bana? Yıllar sonra karşıma geçip benimle dalga geçercesine beni sevdiğini söylüyordu ,beni aldatmadığını. Ve bunlara da inanmamı bekliyordu şuan..

"Sana kızmıyorum bile biliyor musun?  Sana karşı hiçbir duygu yok içimde . Ne nefret ne kırgınlık ne de başka bir şey... Sadece ne biliyor musun?  Sana acıyorum çünkü şuan karşımda kendini iyice yerlere düşüren , yaptığı şeyi yapmadım diyerek gözlerimin içine bakıp bana yalanlar söyleyen bir adam var. Ve ben senin adına bile utanıyorken sen nasıl karşıma geçip bana bunları anlatabiliyorsun?  Ne hakla yıllar sonra karşıma çıkıp benim mutluluğuma gölge düşürebiliyorsun?  Söylesene ne hakla!!!! "

Bunları öyle bir şekilde söylemiştim ki sanki o sessiz beyaz duvarlar üzerimize yıkılmış ve biz de altında kalmıştık.. Yılların bana öğrettiği tek bir şey vardı şu hayatta . O da :

'Eğer karşındaki seni salak yerine koyuyorsa ona öyle bir söz söyleyeceksin ki bütün kelimelere bedel olacak... '

Bende ona öyle yapmıştım. İçimde yıllardır biriktirdiğim ne varsa söylemiştim yüzüne....

Ben içimde biriken her şeyi söylemiş ve kapıyı açarak onu bir nevi odamdan kovmuştum. Fakat tam kapıdan dışarıya çıkıyordu ki son anda hiç tahmin bile edemeyeceğim bir şey yapmıştı. Beni zorla öpmüştü. Ve ne kadar ondan kurtulmaya çalışsam da bir türlü bırakmıyordu beni. Çırpındıkça çırpınıyor bir çıkış yolu arıyordum kendime. Fakat yine olan olmuştu.

Hayat, yine darbesini en acı şekilde vurmuştu bana. Hayatımdaki mutlu günlerin sayısına gölge düşürecek kadar darbe almıştım yine ve bu sefer o kadar yorulmuştum ki, ayağa kalkacak o gücü kendimde bulmakta zorluk çekiyordum.Bir okyanusta yolunu kaybetmiş denizkızı misali beni mutluluğa ulaştıracak o çıkışı arıyordum fakat bulamıyordum.

Çırpındıkça iyice derinlere batıyordum .Bana yol gösterecek ve beni o ışığa götürecek birisinin varlığını arıyordum .Fakat hayat da bu ya , ben çırpındıkça daha da güçlü dalgalar üzerime savuruyordu ve beni un ufak etmeye çalışıyordu.

Kendimi şuan büyük bir okyanusta hayatta kalmaya çalışan küçücük bir balığa benzetiyordum.

Çırpındıkça diplere batan,

Mücadele ettikçe yorulan,

Fakat hiçbir şekilde pes etmeyen bir balık...

"Hayatta ne kadar mutlu olduysam hep bir darbe aldım.Ama mücadelemden vazgeçmedim hiçbir zaman. Beni ben yapan da buydu işte..."

"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



Evet... Uzun bir aradan sonra mükemmel bir bölümle geldim. Bilirsiniz hayatta her zaman sevinçler yoktur bazen mutluluğumuza gölgeler düşebilir ne yazık ki ...

Umarım okuduğunuz da beğenirsiniz , yorumlarınızı bekliyor olacağım:)))))

Küllerinden Doğan Anka| Kitap Oldu🧡Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin