ÖZLEM

283 93 22
                                    

(Medya Su)

"Taşıması ağır bir yüktü özlem. İnsana zor nefes aldıran ve yüzünde acı bir tebessüm bırakan bir şeydi..."

Geçmiş sadece yaralarımla kaplı bir defter değildi benim için. Hayatımda almış olduğum kararların zor da olsa uygulamaya konulduğu ve bana ağır ve kapanması mümkün olmayan acılar bırakandı da aynı zamanda. Geçmiş benim için özlemdi mesela.

Özlem...

Herkese göre farklı anlamlar taşıyan bu kelime , benim açımdan dile bile getiremeyeceğim acıları hatırlatandı. Özlem , taşıması ağır bir yüktü esasında. İnsana kaburgalarında taşıyamayacağı kadar yükler barındıran ve yüzünde hatırlamak istemediği açıdan bir acı tebessüm bırakandı 'özlem'.

Kısacası özlem, benim için o kadar ağır bir kelimeydi ki. Aileye özlem, arkadaşlara özlem ve şu anda sayamayacağım bir sürü kişiye ve bir sürü şeye özlem. Ama en çok da eski Su'yu özlüyordum hiç şüphesiz ki. O içi içine sığmayan, kimseye zararı dokunmayan ve etrafına gülücükler saçan o kızı öyle çok özlüyordum ki. Ama şimdi o halimden hiçbir eser kalmamıştı.
İnsanların acımasızlıkları ve iki yüzlülükleri beni onlara karşı gardımı almaya sebep olmuştu. Artık o kadar da gülmemeye ve her şeye koşulsuzca inanmamaya başlamıştım.Çünkü, bir kimseye güvenince ondan ağır bir ihanete uğrayacağımın garantisini hayat bana en acı dersiyle vermişti bundan üç yıl önce.

Havaalanından ablamla o yüzleşmenin ardından annemleri ardımda bırakarak doğruca eve gelmiş ve hızlıca valizimi boşaltmıştım.Eve yerleşmemin ardından karnımın açlığını bastırmak için mutfağa inmiş ve kendime atıştırmalık bir sandviç hazırlamıştım. Hazırladığım sandviçimi yerken bir  yandan da televizyonun karşısında pinekliyordum. Tam o anda telefonum çalmaya başlamış ve telefonun ekranında görünen isim ,yüzümde büyük gülümsemeler bırakan bir isimdi şüphesiz ki.

"Nehirim arıyor."

Ben telefonu açtığım anda canım arkadaşım arkasından atlı kovalıyormuşçasına hızlıca konuşmaya başlamıştı bile.

"Kankacım, gelmişsin. Neden şu canım kankam da beni merak etmiştir diye bir arayayım demedin? Hayır, gerçekten seni buna engelleyen neydi merak ettim doğrusu. Söyler misin?"

"Nehircim, canım benim çok yorgundum .O yüzden arayamadım seni bir tanem. Zaten bugün çok şey geldi başıma. Biraz dinlenmek istedim sadece sonra arayacaktım seni gerçekten."

"Tamam, affettim seni. Ee, benim Su'yumun başımı ağrıtan kimmiş?  Söyle bakayım cezasını veririm ben ona."

"Neler olmadı ki!
Uçaktan indim tam annemlerin yanına gidiyordum ablamı gördüm. Ve elim ayağım dolaşmaya başladı. Ne yapacağımı şaşırdım. Tabii bu sırada hödüğün biriyle çarpıştım. Tabii sonra aramızda söz dalaşı oluştu adamla. Beni sinir etti görmen lazım. Neymiş çok konuşuyormuşum. Düşünebiliyor musun?
Bana çenesi düşük dedi. Ah, hala hatırladıkça sinir oluyorum. Ee, boşver şimdi o hödüğü sen napıyorsun? "

" Ahah. Neler olmuş öyle. Sana birisi çenesi düşük dedi yani. Öyle mi?  O canına susamış olmalı kızım. Ben mi napıyorum?
Yeni geldim okuldan, evde pinekliyordum. Ben sana şey diyecektim. Yarın sinemaya gidelim mi ya da başka bir şeyler yaparız. Önemli olan seni görmek. Sana anlatmam gereken çok önemli şeyler var kızım. Gelirsin değil mi canım? "

" Tamam olur, canım. Yarın öğlen bir gibi buluşuruz olur mu? "

" Tamamdır Su'yum benim. Görüşürüz. "

" Görüşürüz. "

Telefonu kapattıktan sonra evde canım sıkılmaya başlamış ve birden kendimi en huzurlu hissettiğim yere yani deniz kenarına gitmeye karar vermiştim.Bu ani kararın üzerine hazırlanmaya başlamış ve bir yandan da gelecek günlerin benim için ne gibi kararları olabileceğini düşünüyordum.Hızlıca üzerime beyaz sade bir tişört ve siyah pantolon giyindim, saçlarımı da açık bırakarak hafif bir makyajla hazırlanmamı bitirmiş oldum.Evden gerekli eşyaları küçük siyah çantamın içine koyarak çıktım.

Evden çıktıktan sonra kordonda yürürken İzmir'imin o güzel doğasını özlediğimi fark etmiştim. Şimdi şimdi anlıyordum birçok şeyi. İnsanın memleketi gibisi olmayacağının garantisiydi bu üç yıldır çekmiş olduğum özlem.İnsanlar gidiyordu. Hep bir yerlere yolculuk ediliyordu bu dünyada. Ama en güzel yolculuğun , kendine ait olan o yer olduğunu unutmamak lazımdı bana göre. İnsan nereye aitse kalbi de orada atmaya başlarmış derler ya, benim ait olduğum tek yerdi şüphesiz ki 'İzmir'. Şuan farkediyorum ki , başka bir şehir değil sadece İzmir de yaşamak istiyordum ömrümün bundan sonrasını.

Bunları zihnimde düşüne düşüne deniz kenarına gelmiş ve bulduğum boş bir banka oturup kulaklığımı takmış, müzik dinlemeye başlamıştım. Dalgaların sesi ve müziğin naifliği beni benden almıştı. Tüm huzur, burada saklıydı işte. Umut, küçücük bir gülümseme de saklı olabilirdi bu hayatta. Ve umut  denen şey, kendi içimizde saklıydı aslında.Huzur da saklıydı 'umut' mesela. Heyecan da saklıydı. Masmavi bir gökyüzünde saklıydı 'umut'. Demem o ki, her şey de saklı olabilir umut. Ama en önemlisi bizim içimizdeki huzur da var olan 'umut'tu. Burası bana şüphesiz ki umut vaat eden huzur dolu bir yerdi.

Kendi kendime;

"Su, şu 3 yıl içinde neler kaçırmışsın değmeyecek insanlar yüzünden. En önemlisi de o kötüler yüzünden, hayatını yaşayamadın 3 yıl boyunca doğru düzgün. Seni sevenleri özleminle yanıp tutuşturdun.
Neden yaptın ki bunları?"
diyordum.

Evet, tam o anda bir karar vermiştim. Artık hiç değmeyecek insanlar için üzülmeyeceğim, kahrolmayacağım ve severek yaptığım işi yapmaya devam edeceğim. Çünkü bu hayatta bir uğraşı olmalı insanın peşinden gidebileceği. Bir meşguliyeti bulunmalı insanın, hayatında önemli adımlar atabileceği. İnsan ancak böylesi bir durumda yaşadığının farkına varabilir. Ancak ve ancak bir amacı olursa insanın ,işte o zaman hayatı bir anlam bulabilir. Benimde bundan üç yıl öncesine kadar hayatım da anlam katacak bir mesleğim vardı elimde. Fakat öyle bir hale gelmiştim ki o zamanlar, severek yaptığım işimi bırakma raddesine varmıştım. Ama şimdi, her şeye geri dönmenin vakti gelip de geçiyor bile.

İşte tam da bu noktada hayatımdaki önemli bir karara imza atmıştım. Mesleğime yani mimarlığa geri dönecektim artık. Bundan üç yıl önce çok sevdiğim , o hayallerimi süsleyen çizimleri artık rafa kaldırmak yerine insanların önüne sunacaktım.

Kararımı vermiştim. En yakın zamanda iş başvurusu yapacak ve kendi işime geri dönecektim.

Herkese, Su Korkmaz'ın yenilmediğini ve küllerinden yeniden doğup geldiğini gösterecektim.

Hayatın benim için zorlu yanlarının aksine dimdik ayakta durabildiğimi ve yeniden başlamanın mümkün olabileceğini tüm dünyaya kendi içindeki azmi ve kararıyla anlatacaktı bu kadın. Herkese inat en çok da geçmişteki acılarıma inat göğsümü gere gere inandığım bu yoldan vazgeçmeyecektim hiçbir koşulda.

"Ne kadar darbe alırsan al, her koşulda ayağa kalkmayı başarabil. Çünkü ancak böylesi  daha az acıtır insanı..."





Size çok sevdiğim bir sözle veda etmek istiyorum.

"Kaç kere düşersen düş,yeniden ayağa kalk. Çünkü vazgeçersen, kaybedersin."

Bu sözü hayatınızda çıkmaza girdiğinizde, üstünüze duvarların geldiğini hissettiğinizde hatırlayın. Size kesinlikle iyi gelecek, inanın bana...

Gelecek  bölümlerde görüşürüz.

😘😘

Küllerinden Doğan Anka| Kitap Oldu🧡Where stories live. Discover now