Yüzleşme

362 97 16
                                    

Medya(Su)

"Yüzleşmek ağır bir eylem. Hem karşındakiyle hem de kendinle savaşman gereken bir şey , yüzleşmek..."

Yüzleşmek...

Ne kadar ağır bir kelime. İnsanın göğsünü sıkıştıran, nefes almakta zorlandıran ama aynı zamanda insanı güçlü ve özgür kılan bir eylem 'yüzleşmek'. İnsanlar kaçıyorlar çoğu zaman yüzleşmekten. Aslında kaçtıkları şey , yüzleşmek değil de aksine kendileridir. Bizler kendimizden, yaptıklarımızdan, söylediklerimizden, hal ve tavırlarımızdan kısacası bizi biz yapan birçok şeyden kaçıyoruz yüzleşerek.

Peki ben neyden kaçıyorum?

Ya da kaçıyor muyum sahiden?

Herkesin hayatında sevmediği veyahut görmek istemediği kişiler vardır ve bunlar bazen çok yakınlarımızdır. İşte tam da şuan böyle bir anın içine düşmüş biriyim. Bir zamanlar çok sevdiğim ve canımın içi olan ablamı görmek, artık canımı acıtıyor. Vücudumdaki bütün hücreler sanki bana harekete geç diye bağırıyorlar ama yerimden bir adım bile kıpırdayamıyorum. Tam her şeyi geride bıraktım derken onu gördüğümde sanki tekrar başa döndüğümü hissediyorum. Ama kendime söz verdim,bunu kendime bir daha yapmayacağıma dair. O yüzden şimdi harekete geçmeliydim ve onlara pes etmediğimi kaçarak değil karşılarında dimdik durarak göstermem gerekiyordu.

Yüzleşmeliydim. Hayatımdaki bazı şeyler artık rayına oturmalıydı. O yüzden valizim elimde annemlerin yanına gidiyordum şimdi.Fakat tam o anda birisiyle çarpışmıştım ve elimdeki çantam dahil çoğu şey ortalığa savrulmuştu. Tam eğilip alıyordum ki çarpıştığım kişi de benimle beraber eğildi ve bu sefer kafalarımız çarpıştı. İkimizde birbirimize saf saf bakıyorduk şimdi.

Sanki gökyüzünden düşen kurtarıcı adamımdı. Öyle güzel bakıyordu ki bir an ne yapacağımı şaşırmıştım. Uzun boylu ve yapılı biriydi. Aslında kendimde çok kısa sayılmazdım ama adamın yanında kısa kalıyordum.Neler diyordum ben öyle. Düşüncelerimi iç sesim de tasdikler nitelikteydi sanki.

Resmen iç sesim;
"Napıyorsun? Adama neden aval aval bakıyorsun?
Kendini iyice salaklaştırma." demişti.
Evet, haklıydı. Toparlanıp gitmem gerekiyordu annemlerin yanına.

Tam gidiyordum ki adam seslendi.

"Pardon, telefonunuzu düşürdünüz."

"Ayy. Çok teşekkür ederim. Farketmemiş kargaşa da . Şu sıralar acayip dalgınım da."

"Ah, evet. Fark ettim az önce."


Benimle alay ediyordu resmen. Sanki laf çarpmıştı bana öyle hissettim. Peki, ben bunun altında kalır mıyım?
Kalmam. O zaman göstermeliydim benimle dalga geçmeye çalışan şu uzun boylu , ukala adam kendini. Hayır yine ne diyordum allahaşkına ben yine. Resmen iç sesimle konuşur olmuştum şu son beş dakikadır.

"Sen ne diyorsun be?
Sanki bilerek çarptım size. Kazayla oldu işte. Ne uzatıyorsun?"

"Ben mi uzatıyorum? Bakın hanımefendi, görmeyip bana çarpan sizsiniz. Ama maşallah özür dileyeceğinize söylediğiniz laflara bakın. Neyse, sizin çenenizle uğraşamayacağım ben artık. İyi günler size."

"Aa şuna bak!
Terbiyesiz. Sen kendini ne zannediyorsun be adam? Ukala dümbeleği seni. Neyse acelem olmasaydı ben size haddinizi bildiririm de acelem var işte. Umarım bir daha karşılaşmayız. Nezaketen söylüyorum, size de iyi günler."

Sinirim tepemdeydi şuan. Resmen bana çenesi düşük demişti adam ya. Benim gibi çok konuşmayan birine hem de.
Hah, çok bilmiş ukala dümbeleği ne olacak.
Neyse, Su sinirlenme artık bir daha görmeyeceğin şu adam için. En iyisi annemlerin yanına hemen gitmekti yoksa sinirimden adamı bulur üzerine atlardım. 
Söylene söylene elimde valizler ve sırtımdaki çantayla birlikte  sonunda annemlerin yanına varabilmiştim. Doya doya sarılmıştım annemle babama. Kokularını bolca içime çekmiştim annemle babamın. Resmen 3 yıldır hiç değmeyecekinsanlar için annemin ve babamın kokusuna hasret kalmıştım. Sırasıyla annem, babam ve abimle sarılmıştım.

Onlara sarıldıktan sonra sıra ona gelmişti. Ablama. Ama ona sarılmayı es geçmiştim. Yaptığı onca şeyden sonra buraya gelmesi bile yüzsüzlüktü bana göre. Ama onda yüz ne arardı değil mi?
Ben annemlere sarılıp ona sarılmadan kenara geçtikten sonra , ablam şöyle demişti:

"Su, bana sarılmayacak mısın, ablam?"

"Hayır tabiki de. Buraya gelmen bile hata. Bunu bildiğin halde buraya gelerek çok saçma bir şey yaptın ve sonuçlarına da katlanmayı bileceksin. Ben senin yüzünden memleketimden, ailemden ve yakın arkadaşlarımdan ayrılmak zorunda kaldım. O yüzden benimle konuşma, yakınıma yaklaşma ve olabildiğince uzaklaş benden.
Duydun mu?
Çünkü senin Su diye bir kardeşin yok artık. Sen beni 3 yıl önce öldürdün. O yüzden sen de benim için ölüsün artık."

Ona bunları söyledikten sonra o sinir ve telaş haliyle gidiyordum ki, onun bana 'dur'deyişini duydum.

"Su, biliyorum bana kızgınsın ve en önemlisi de kırgınsın. Ama beni dinlemeyi hiç kabul etmedin kardeşim. Benim söyleyeceklerime hiç kulak vermeden , ardına bile bakmadan gitmeyi sen seçtin Su. Ama o halde sana yıllarca kendimi anlatmayı denedim. Şimdi de çekip gidecek misin, öylece? Yine dinlemeyecek misin beni? "

" Evet gideceğim fakat bu sefer buradan, ailemden , arkadaşlarımdan değil. Senden gideceğim abla. Senin ve o adamın olmadığı bir hayat inşa edeceğim kendime. Geçmişteki Su yok artık karşında. Her şeyi kabul eden, bazı şeyleri görmezden gelen kardeşini sen üç yıl önce ihanetinle paramparça ettin ve karşındaki bu kadın artık sizin yüzünüzden kimseye güvenemeyecek bundan sonra. Bunu bana yapan sizsiniz abla.Sen ve adını bile ağzıma anmayacağım o adam. O yüzden şimdi karşıma geçip de hiçbir şey olmamış, hiçbir şey yaşanmamış gibi af dileme benden. Sana diyeceğim şey şu ki, Su diye bir kardeşinin olduğunu artık unut olur mu? Ne sen yoluma çık bundan sonra ne de ben senin olduğun o sokağa uğrayayım."

Ben bunları dedikten sonra kendinde bana karşı söyleyebileceği bir cümlesi dahi kalmamıştı. Çünkü o da anlamıştı artık. Hiçbir şeyin ve hiçbirimizin eskisi gibi olmadığını. Suskunluğu kabul etmiş ve çaresizce benim cümlelerimi alenen onaylanmıştı.Artık gidiyordum ondan ve onun bana getirdiği tüm o yaralardan.Eğer biraz daha kalmış olsaydım burada adeta göz pınarlarımdaki savaşan o gözyaşları artık akmış olacaktı şüphesiz ki...

Ben de gitmeyi seçtim ondan.Çünkü bir dakika daha kalsaydım eğer onun yüzüne bakmaya dayanamazdım bu saaten sonra. Bunu yapamazdım kendime. Ne kadar bu olaylar da onun suçu sadece sevmek de olsa benim arkamdan iş çevirmesini kaldıramazdım. Çünkü kalbim,yıllar önce onun yaptıklarından dolayı çok incinmiş ve bende kapanması hiç de kolay olmayan yaralara sahip olmuştu. Affetmek ne yazık ki sanılanın aksine hiç de kolay değildi. Kalp bir kere kırıldıysa eğer bunun affı zaman alıyordu. Ama bazı şeylerin affı yoktu benim gözümde. Bunların başını da bana göre 'ihanet' çekiyordu.

Biz bugün ablamla sadece yüzleşmedik aslında. Onunla savaştık da. Sözlerimizin ağırlığı altında kaldık da aynı zamanda. Belki bu yüzleşmeden sağ çıkan bendim ama o da kaybetmemişti bu savaşı. Çünkü hala daha bunu söylemek istemesem de atan bir kalbim vardı benim de. Ve bu kalp , ablamı affetmek isteyip de affedemeyen tek şeydi.

Biz iki kardeş aynı zaman da iki birer düşmandık bu saatten sonra. Ona söylemiş olduğum o sözlerden sonra karşıma çıkacak cesareti bulamazdı kendinde. Bunu biliyordum çünkü onu, ondan bile daha iyi tanıyordum. Küçükken korktuğum o gecelerde , başımı dizlerine koyduğum ablam bana en büyük ihanetini yapmıştı. Ancak ben, hala daha onun o dizlerindeki küçük çocuk olmak için her şeyimi bile vermeye razıydım. Bunu bana neden yapmıştı ki?

İşte asıl yüzleşme buydu. Bizi yüzleştiren şey , geçmişimiz değildi sadece kendimizdik de aynı zamanda...


Küllerinden Doğan Anka| Kitap Oldu🧡Where stories live. Discover now