19 | ebedi düşüşler

6.3K 553 171
                                    


Düşüyor,

Düşüyor,

Düşüyordu. Teninin üzerinde yakıcı bir güneş gibi buram buram tünen tenin sıcaklığı elleri altında titriyor, o ise kapalı gözlerini hiç açmamayı dilercesine uzanmaya devam ediyordu. Elmacık kemiklerini saran gül kurusu pembelik hala yerlerini koruyor, saatler öncesinde kalan dakikaların kavurucu hazzı hala daha midesini büküyordu. Fakat kesinkes biliyordu, hiçbir düşüşü şimdiki gibi sorgusuz sualsiz kabullenemezdi. Düşeceği yer onu yutacak zalim bir zemin değildi, beline sarılan güvenli kolların kucağına düşmek gibi, bedenini saran bulutların kadifemsi dokusunda yok olup gitmek gibi bir histi. Damağında patlayan binlerce rengin arasında kesin bir tanım bulup dizleri önüne sermek imkansızdı. Bu yüzden göğsüne sığındığı beden usulca bel boşluğunu okşarken düşünmeyi bir kenara bıraktı. Düşünüp durmak zorunda değildi, hayır, eşinin kollarındayken hiçbir şey yapmak zorunda değildi.

"Günaydın," Diğerinin pürüzlü sesi kulaklarına dolduğunda yüzündeki tembel gülümsemeyle burnunu Jungkook'un göğsüne sürtmeye devam ederken, "Günaydın," diyerek cevap verdi. Hala ufak bir sızı boynuyla çenesi arasında o noktada, büyük olanın dişlerini batırdığı yerde kendini belli etse de bundan şikayetçi olduğunu söyleyemezdi. "İyi uyudun mu?"

"Çok," düşünmesini gerektirecek bir soru değildi. "Çok güzel uyudum sevgilim." Cevabı büyük olanı memnun etmişçesine belindeki tutuş sıkılaştı, hemen sonrasındaysa mührünün üzerine konumlanan sıcak dudaklar kirpiklerinin titreyerek kapanmasını sağladı.

Jungkook, kuru öpücüklerini art arda kendi iziyle süslediği yaraya bastırırken mırıldandı. "Hep burada, böylece kalsak olmaz mı?" Jimin, yeni uyandığı için boğuk çıkan sesiyle kıkırdarken kafasını salladı. "Olur," dedi. "Ama önce kahvaltı yapabilir miyiz?"

Jungkook'un bedenindeki sızıya iyi gelmesi için feromonlarını salgıladığını fark ediyordu. Bu her ne kadar gözlerinin mayışarak tekrar kapanmasına ve diğerinin sıcak göğsüne biraz daha sokulmasına neden olsa da midesinden yükselen seslere karşı koymak zordu. "Nasıl istersen," Jungkook diğerinin alnına dudaklarını bastırdı fakat onaylamasının aksine diğerinin belindeki kolunu çekmedi, yatakta biraz aşağı kayarak göz göze gelmelerini sağladı ve dakikalar geçmiş gibi gelen birkaç uzun kalp atışınca bakışlarını diğerinden çekmedi. Dudaklarında hiç silinmeyecekmiş gibi yanaklarına tutunmuş anlamlı bir gülümseme vardı. Jimin de tıpkı onun gibi yerinden kalkmak için hiçbir harekette bulunmamış, Jungkook'un yüzünü okşayan sıcak nefesi ve titreyen kirpikleriyle ona bakmaya devam etmişti.

"Kahvaltı biraz daha bekleyebilir," dediğinde Jungkook'un gözlerinin dudaklarına kaydığını fark etmiş ve yüzündeki sersem gülümseme bir ton daha artarken parmaklarını diğerinin yanağına yerleştirmişti.

Bir ay önceki Jimin duvarın arkasına saklanmıştı. Bir ay önce elinden alındığını düşündüğü özgürlükle minik kanatları bir kafese tıkılmış gibi hissediyordu ve şimdi, bir sabahın erken saatlerinde eşinin nefesini solurken hissettikleri damağını kurutuyordu. Özgürlüğü çalınmamıştı, özgürlük tam burada başlıyordu. İlk defa devasa kanatlara sahip bir kuşunki gibi rüzgarı teninde hissediyor ve ilk defa, kafesin sadece zihnine kurduğu bir bariyer olduğunu fark ediyordu.

Özgürlük Jeon Jungkook'tu ve sonuna kadar açtığı kolları arasına Jimin'i sardığında geriye hiçbir şey kalmıyordu.

Düşüş sadece en tepeye çıkmadan önce alçaldıkları bir nefeslik zamandan ibaretti ve Jimin ilk defa bir düşüşe böylesine sere serpe aşık oluyordu.

"Çok güzel hissediyorum," dedi dakikalar boyu süren sessizlik sonunda. "Seninle olmak, sana karışmak çok güzel hissettiriyor."

Normalde ona karşı hiç bu kadar açık olmazdı. Adımları atan her zaman Jungkook olmuştu, o cesur olandı ama bu sefer, Jimin dudakları arasından kayıp giden kelimelerden hiç utanmıyordu. Gözlerine daha fazla bakamadığını hissettiğinde alınlarını birleştirmiş, göğüsleri birbirine çarparken parmakları altında ipek gibi kayan teni sevmeye devam etmişti. Gözleri kapandı. "Beni bulduğun için çok mutluyum."

selenophile » jikookWhere stories live. Discover now