2 | bir o kadar yabancı, bir hayli yakın

10.7K 1K 509
                                    

 

  Saçlarından akıp giden rüzgarı seviyordu. Bedenini kaplayan adrenalini, damarlarında fokurdayan kanı, ayakları altında bir hiçmiş gibi çiğneyip geçtiği yaşlı ağaç köklerini ve özgürlüğü. En çokta özgürlüğü seviyordu.

Gecenin karanlığı lacivert bir boya lekesi gibi yukarıda asılı kalmış, hava bununla hiçbir derdi yokmuşcasına soğumuştu ve o, sis rengi kalın kürkü etini kusursuzca sarmışken abisinin arkasında belli bir ritme girmiş adımlarını ardı ardına atmaya devam ediyordu. Pençelerinin altından havaya saçılan toprak ve oluşturduğu toz bulutunun ıslak kokusu hassas burnuna dolarken kafasını kaldırıp sessizliği yaran bir ulumayı gökyüzüne bıraktı. Bu hissi seviyordu.

Hemen ardından az ileride, abisinin kendisininkinden kat be kat daha güçlü uluması havaya karıştı ve en sonunda, adımları diğerini yakaladığında kurt bedenininden kurtulup kendini sararmış çimenlerin arasına atmıştı. Kalbi göğüs kafesini parçalıyor, hırıltı nefesi çoktan uykuya dalmış ormanda yankılanıyordu.

"Beni yakaladın." Taehyung, çıplak üstüyle diğerinin yanına uzanırken söyledi. Onun da nefesleri aksamış, bedeni ter içinde kalmıştı.

Jimin, "Seni yakalamama izin verdiğini ikimiz de biliyoruz," derken, Taehyung'un suçlu kıkırtısı havaya karıştı. Taehyung her gece, küçük omeganınsa arada bir yaptığı bu koşu, küçüklüklerinden beri ikisinin de favorisiydi. Pekala, aslında Jimin abisini hiçbir zaman gerçekten yakalayamıyordu ve bilirsiniz, bu biraz sinir bozucu olsa da yaşı ilerledikçe bununla bir derdi kalmamış, doğaları gereği oluşan tüm bu dengesizlikleri sessizce kabullenmişti.

Aradan geçen huzurlu birkaç dakikanın sonunda ise sessizliği bozan yine küçük olandan başkası değildi. "Gitmek istemiyorum," iri gözleri yıldızların serpiştirildiği gök yüzündeyken mırıldandı. Yaşadıkları an güzeldi, soğuyan terini öpüp geçen rüzgar, abisinin tanıdık baskın kokusu, kurumuş çimen ve yaprakların çıkardığı hışırtı. Hepsi olduğu gibi güzeldi. Hiçbir şeyin değişmesini istemiyordu fakat tanrı biliyor ya, onun ağzından çıkan hiçbir kelimenin hükmü yoktu. Jeon'ların etrafta olduğu iki gün bitmişti ve ay yerini güneşe bırakıp da yeni bir gün başladığında gideceklerdi. Evet, Jimin de onlarla birlikte.

"Hiç istemiyorum."

Eşi olacak kurtla karşı karşıya geldiği o günden sonra, bir daha ortalığa çıkmamış, alfanın güçlü kokusu etrafındayken sadece yatağında oturup uzun uzun düşünmüştü ve bir de, okula gitmişti. Okula gitmeyi her zaman sevmişti. Derslere aşık bir inek olduğu için değil, normal insanlarla çevrili bir ortamda olmayı sevdiğindendi ve okul bunun için biçilmiş kaftandı. Son günlerde ise, Jeon sürüsü ve üzerine yüklenen ağır yükten kaçış için altın bir tepsi görevi görüyordu.

Gözleri kırılgan bir cam gibi parlarken abisine baktı. Onun da kendisi gibi sıkıntılı olduğunu görse de, yapacak hiçbir şeyleri yoktu. Gitmek zorundaydı ve gidiyordu işte. Çok değil, yaklaşık bir ay sonra başka bir alfanın olacaktı, belki çoktan öyleydi, bilmiyordu. Her iki seçenekte de tanımadığı biriyle yaşayacaktı ve bir yabancının yanında olma düşüncesiyle titredi.

Yapmak üzere olduğu şey tam olarak buydu.

"Gitmen bir şeyi değiştirmeyecek." Taehyung, hala derinlerde kırmızı çizgilerin gezindiği koyu kahveliklerini küçük kardeşine çevirdi. " Hala buraya ait olacaksın, biliyorsun."

"Biliyor muyum?" diye sordu, Jimin. Dudaklarındaki gülümseme keyiften yoksun, bir hayli solgundu. Sahi, şu sıralar bildiği hiçbir şey yoktu. Koca bir boşlukta asılı kalmıştı ve gerisi yoktu.

selenophile » jikookWhere stories live. Discover now