1 | koca, yaşlı bir sarmaşık

12.9K 1.1K 433
                                    




    Güç.

Üç harften oluşan basit bir kelime. Küçük görüntüsünün altına büyülü bir bağımlılığı, cennetin tatlı bal şaraplarını almış, insanoğlunun ezelden beri ulaşmak için geriye kalan her şeyi elinin tersiyle ittiği, büyülü, üç harfli, küçük bir kelime. Uğruna savaşlar verilen, nice kanlar akıtılan zehirli bir sarmaşık.

  Eh, zehirli olduğu kısmını geçersek, çünkü bunu Jimin uydurmuştu, babası gücü her zaman koca, yaşlı bir sarmaşığa benzetirdi. Tırmandıkça güneş ışıklarını daha yakından alabilmek için, dünyanın tüm güzelliklerini ayaklarının altına serebilmek için tırmanılması gereken bir basamak  olduğunu ve daha nicelerini söylerdi ama işte, Jimin hiçbir zaman bunları dinleyecek kadar ilgili olmamıştı. Güce ihtiyacı yoktu. Başkalarını ezip geçerek ayakları altına alacağı güzellikler ilgisini çekmiyordu ve tanrı aşkına istediği tek şey biraz özgürlüktü.

Hayatı boyunca sıradan biri olmak istemişti. Bir sürüye ait olmak onun tercihi değildi. Bir omega olmak ve bir alfanın hakimiyeti altına girmek için var olmuş bir kurda sahip olmak da onun tercihi değildi. Hiçbirini o istememişti. Yine de bu oyundaki görevi çoktan belirlenmişti ve o da uymak zorundaydı işte.

On sekiz yaşındaydı.

Bitirmesi gereken bir lise, okumak istediği bir üniversite ve sahip olmak istediği bir hayat vardı ama tam şu anda, elleri babasının nasırlı elleri arasında, artık sadece abisi ve babasıyla kaldığı geniş salonlarında otururken düşündüğü tek bir şey vardı. Özgür olamazdı. On sekizinci yaş saçmalıktan ibaretti ve lanet olsun, özgür olamazdı işte. Bunun için doğmamıştı.

"Jeon'lar çok güçlü bir sürü. Biliyorsun," diyordu, babası. Sesi beş mil uzaktan geliyormuş gibi uzak, bir tonmuş gibi ağırdı. "Onların yanında yer almak bizim için paha biçilemez bir güç unsuru olacak."

"Ama," dedi. İstemiyordu. Hiçbirini istemiyordu ama sesini çıkaramazdı. Bir alfaya karşı gelemezdi ve bunu bilmek bile midesini iki büklüm ediyordu. "Ben, ya yapamazsam?", derken sesi titrekti.

"Yapacaksın," dedi babası. Keskin gözleri çocuğun hüzünlü gözlerini itiraz kabul etmediğini belli edercesine eziyor, heybetli vücudu bir kaya parçası kadar sertken diğerinin avucundaki parmaklarını sıkı sıkıya tutuyordu. "Bir tek sen yapabilirsin. İki taraf da çoktan ittifakı kabul etti. Sadece yapman gereken şeye odaklan, Jimin. Sen her zaman benim oğlum olarak kalacaksın."

"Onlardan biri olacağım." Jimin, hayatı boyunca yaşadığı bu ormandan hallice yerleşkeyi seviyordu. Evlerinin arkasında uzanan tüm o farklı ağaçları, abisiyle yuvarlandığı çimenlikleri ve sürünün geri kalanıyla eğlendiği tüm o zamanları seviyordu. Fakat şimdi, gitmesi gerekecekti. İlk defa, hakkında söylenen tüm o şeylere katılıyordu. Biraz daha şanslı olmalıydı. Lanet, biraz daha şanslı olmalı ve bir omega olarak değil, bir alfa olarak doğmalıydı. Jeon sürüsüne ait olmak istemiyordu. Özgürlüğünü bir alfanın ellerine bırakmak istemiyordu.

"Öyle bir şey olmayacak," Taehyung, sessizliğini koruduğu tüm o sürenin sonunda araya karıştığında oturduğu tekli koltukta sırtını dikleştirdi. "Sen hala Park sürüsüne aitsin, onlardan biri olmayacaksın." derken, kardeşinin gözlerine güven vermek istercesine koyu bir siyahlıkla bakıyordu. Her zaman böyle olmuştu. Taehyung, diğeriyle aralarındaki iki yaşa rağmen her zaman çok daha büyük, çok daha heybetli olmuş, durum her ne olursa olsun küçük kardeşi için elinden geleni yaparak onu korumuştu ama şimdi, onun da sesini çıkarmaya hakkı yoktu. Sinirliydi. Jimin bunu kalbinin kuytu köşelerinden bile hissedebiliyordu. Dudakları kırık dökük bir gülümsemeye boyanırken abisinin koyu kahveliklerine baktı. Her şey koca, saçma, kokuşmuş bir oyundan ibaretti ve ah, Jimin rolü de en baştan belirlenmişti. Ait olduğu ırk böyleydi. O boyun eğmek için doğmuştu. Bir omeganın kaderi bundan ibaretti ve o da şimdi, sahne ışıklarının kendisine dönüşünü yabancı gözlerle izliyordu.

selenophile » jikookWhere stories live. Discover now