5 | sıcağın her yerde, dudakların ensemde

9.1K 962 216
                                    

    Medyadaki şarkıyı hikayeye adıyorum.
Keyifli okumalar.🍀

 
   Bir şeylerin değiştiği aşikardı. Artık bunu sürekli dile getirmenin de bir manası kalmamıştı, en azından o böyle düşünüyordu. Değişimler benimsenirdi, yabancısı olduğunuz irili ufaklı kum tepeleri bir süre sonra rüzgarla aşınır, en başından beri, hiç orada bulunmamışcasına düz bir patikaya dönüşürdü. Hiçbir iz bırakmadan. Hiç yontulmamış gibi. Sakin bir düzlük gibi. Rüzgar her yere hakim olur, sonunda da dipsiz bir sessizliği ardında bırakırdı.

Onun rüzgarı fazla sertti.

Yıkıcı, umursamaz, asabi ve hızlı. Gözlerini açmasına engel oluyor, savunmasız bedenini atmaya çalıştığı her adımda geriye savuruyordu ve tüm o kabullenmişliğin içinde, Jimin ilk defa damağında farklı bir tadın konakladığına şahit oluyordu.

Bir gün öncesiydi. Arabada uyuyakaldığı o günden iki gün sonra, buraya gelişinin ikinci haftası. Her şey normaldi. Bayan Jeon'la gayet iyi anlaşıyor, Seokjin'i gördüğü kısa aralıklarda, hala büyük alfadan korksa bile, yaptığı saçma şakalara gülmeden edemiyordu. Sürünün alfasıyla bile artık daha fazla bir araya geliyor, birlikte oturdukları akşam yemekleri sırasında, en azından yaşlı alfanın gözlerine bakabiliyordu. Birkaç saniyeliğine. Sahi, her şey normaldi. Öyle olması için çabalıyor, içinde gün be gün düzlüğe kavuşan o kum tepelerini sakin gözlerle izliyordu.

O güne kadar.

Bir gün öncesi. Gecenin çıplak ayazında, saat biri çeyrek geçe.

Zaman sıradan ilerliyor, akrep yelkovanı sıkıcı bir bezmişlikle kovalıyor ve Jimin, uykusunun artık bu saatlerde ona uğramayan siluetiyle, elindeki test kitabına yoğunlaşıyordu. Bütün günü okulda geçirmiş, Jungkook'la geçirdiği toplasan bir saat bile etmeyecek yolculukları haricinde alfasına pek rastlamamıştı. Gün geçtikçe büyük olanın varlığına alıştığını kabul ediyor, arabada ya da evin içinde aralarında geçen sohbetlerden o kadar da nefret etmiyordu. Belki de bunun sebebi, Jungkook'un ona karşı takındığı arkadaş canlısı tavırlarıydı ama bazen, Jimin hala onun ukala ve kendisiyle dalga geçen tarafına deli oluyordu. Buz ve ateşin tam ortasında kalmak gibiydi. Hala onu tanımayan tarafı devasa kütlelere ev sahipliği yapan buzdan bir duvardı. Diğer tarafı ise, ateşten bir çember. Yakıcıydı. Nasıl tanımlanır bilmiyordu, daha önce bastırdığı tüm ne varsa, birer birer küçük bir kıvılcıma atılmış, atılan her bir dal parçası kıvılcımlara canı pahasına tutunmuştu ve en sonunda, kor bir ateş, derisini yakmaya başlamıştı. Canını acıtmıyordu. Tuhaftı. Biraz korkutucu, çokça yabancıydı.

Bu süre içinde bir de abisiyle uzun bir telefon görüşmesi yapmış, onu özlediğini küçük bir çocuğunkine benzer bir hırçınlıkla haykırmıştı. Buraya kadar her şey olması gereken raydaydı. Hiçbir fazla yoktu, hiçbir eksik yoktu. Sıradan bir geceydi ve o, sadece masa lambasının beyaz ışığının aydınlattığı odasında, bilmem kaçıncı testini kontrol ediyordu. İçinde bir yerlerde çatırdamaya devam eden kor ateşin, hemen yanındaki buzu erittiğini içten içe hissediyor, yine de sesini çıkarmıyordu. Ne kadar süre orada oturdu bilinmez, en sonunda bugün için ayırdığı tüm konulardan yeteri kadar test çözmüş, son kontrollerini yapmıştı ve sonunda, daha fazla dayanamayacağını belli eden bedeni, buğulu bir gerçekliğin hülyalı kokusuyla başını hala açık olan matematik kitabına yaslamıştı. Önce gözleri kapandı, sonra elleri işlevsiz birer et parçası gibi dizlerinde konakladı ve en sonunda, zihni uçsuz bucaksız bir siyahın denizine daldı.

Siyah dipsiz bir bataklık olabilirdi ama anımsıyordu. Bir rüya görmüştü.

Odasındaydı. Başı hala yaslandığı masada, gözleri kapalıydı. Kısa, çok kısa bir andı. Burun delikleri artık tamamen aşinası olduğu kokuların içinde, sadece bir tanesini genzinin en derinliklerine kadar hissetmiş, bedenindeki her bir tüy, irkilerek ayağa kalkmıştı. Göz kapakları üzerlerine bir ton örtülmüş kadar ağırdı. Tepki veremiyordu. Bedeni bilinmez eller tarafından sarılmış, hareket kabiliyeti tamamen elleri arasından çekilip alınmıştı. Dudaklarını aralamak imkansızdı, kirpikleri kapalı gözleri ardında titreşti ama dışarıda hiçbir etki yaratmadı. Çok yoğundu. İçindeki ateş kontrol edilemez bir yangına dönüştü. Buzdan duvarları kapatamayacağı bir darbeyi, çok büyük bir deliği en kalın yerinden aldı. Eriyen buzdan su damlaları akıyor, ateşin vurduğu her bir nokta terleyip diğer su damlalarına karışıyordu. Koku her yerdeydi.

selenophile » jikookWhere stories live. Discover now