8 | biraz daha uyu göğsümdeki boşlukta

8.3K 918 456
                                    

Keyifli okumalar♥️

*

O pazartesi sabahının erken saatleri, gökyüzü kendini siyaha bulayan kalın örtüden arınmaya yüz tutmuş, pusarık örtünün altında etkisini hiç kaybetmemişcesine gürleyen rüzgar ise sert yakarışlarını devam ettirmeye yemin etmiş gibiydi. Büyük evin için sessizdi.

O sabah, her şey sözsüz bir antlaşmayla sessizlik şarabına bulanmış gibiydi ve o da, dün gece kendini bıraktığı kollar arasında gözlerini araladığı ilk andan itibaren, aynı şarabı dilinin pürüzlü yüzeyinden aşağı göndermişti. Alfanın kolları onu korumaya yemin etmiş birer gölge gibi belini sarmış, aralık bacakları o an omega için sıcak bir yatak görevini üstlenmişti. Pusarık zihni dün gecenin görüntülerini bölük pörçük birer fotoğraf karesiymişcesine önüne sererken yaslandığı göğsün düzenli nefes alış verişini dinlemeye devam etti. Ne zaman uykuya daldığını hatırlamıyordu fakat uzun bir gece olmuştu. Jungkook onu kucağına çekip salondaki geniş koltuklardan birine oturduğunda sesini çıkarmamış, korkunun hırçın pençelerini sırtında hissetmeye devam ettiği her an, dudaklarından dökülen özür nidalarıyla alfanın saçlarını okşamasına izin vermişti. Sonrası sisli bir yokluktan ibaretti.

Jungkook olmasa ne olurdu bilmiyordu.

Belki de sadece düşünmek istemiyordu fakat bir şekilde, içinde filizlenen korku fidelerinin kulağına fısıldadığı tüm o kötü düşünceleri kabul ediyordu. Alfanın kolları arasında, henüz doğmamış güneşin yokluğuyla biraz daha küçüldü. Burada olmaktan şikayetçi değildi. Büyük olanın varlığına sığınmak isteyen kurduna sesini çıkarmamış, bütün gece o karanlık mağarada alfasının ısısıyla uyuşmasına izin vermişti.

"Jimin,"

Uyku mahmurluğunun hırıltılarını taşıyan ses kulaklarına dolduğunda aradan ne kadar geçmiş olduğunu bilmiyordu. Kafasını yavaşça yukarı, yaslandığı koltuk başlığından kendini kısık gözlerle izleyen yüze doğru kaldırdığında, büyük olanın da bir eli nazikçe kül sarısı tutamlara kaymıştı. "neden uyandın?" demişti, hemen sonrasında. Gözleri dün gecenin aksine kızgın korlar taşımıyor, Jimin'e bakarken gözlerinde kırılan irili ufaklı parıltılar küçüğün irislerinde ışıldamaya devam ediyordu.

"bilmem," Jimin, omzunu silkti. Diğerinin kucağında oturuyor oluşu yanaklarını toz pembe bir sise boğuyordu fakat o an için, umursuyor gibi değildi. "uyandım işte," derin bir nefes dudaklarından koptuktan hemen sonra kaşları endişeyle havalandı. "bacakların ağrımadı mı, kalkayım mı?"

Sırtını dikleştirip sıkıştığı yerde hafifçe kıpırdanırken diğerinin yüzüne bakmadı. Saatlerce böyle kaldıktan sonra elbette, diğerinin bacakları uyuşmuş olmalıydı fakat belindeki el az öncekinden daha sıkı bir şekilde yerini sağlamlaştırıp küçüğü tekrar göğsüne yaslarken hırıltılı bir kıkırtı dudaklarından aşağı döküldü. "sorun yok, ağrımadı. Hadi biraz daha uyuyalım," küçük olanın başka bir şey söylemesine izin vermeden kafasını omzuna yaslamasını sağlamış, göğsü tekrar düzenli nefesleriyle inip kalkarken daha fazla konuşmamıştı.

"Uyuyalım," diyerek cevapladı, Jimin. Diğerinin duyup duymadığından emin olmadığı bir fısıltıdan ibaretti ama kafasını diğerinin omzu ve boynu arasındaki o boşluğa yerleştirip tekrar uykuya yenik düştüğü o vakitlerde, bir cevaba ihtiyaç olmadığını içten içe biliyordu. Kirpikleri ihtiyacı olan tek şey diğerinin kokusuna harmanlanmış sıcağıymış gibi titreşerek kapanmış, her yakınlaşmalarında olduğu gibi yine yanaklarını saran kızarıklığın esaretinde tatlı bir uykuya yenik düşmüştü.

selenophile » jikookWhere stories live. Discover now