13. Bölüm: Nefes

2.9K 260 106
                                    

Önündeki ekranda açık duran resmi özlemle izliyordu adam. Ekrandaki büyültülmüş resimde, etrafa ışık saçan gözlerle bakan kadını hasretle seyrediyordu. Resmi çekene öyle büyük bir aşkla bakıyordu ki, sevgisi bakan herkese sirayet ediyordu. İri kahverengi bakışlardaki hüznün yerini neşeye bıraktığı ender karelerden biriydi açık olan. Hüznü de bir ayrı taşırdı kadın; ama adam onun yüzünde her daim neşe görmeyi yeğlerdi. Paylaşamadığı acının kadının gözlerine sinişi içini acıtırdı her daim.

Kapının zili dalıp gittiği bakışlardan geri getirdi adamı. Gözleri istemsizce saate gitti, akşamın bu vaktinde beklediği hiç kimse yoktu. Dizüstü bilgisayarının ekranını kapatıp seri adımlarla kapıya ulaştı. Açtığında hiç ummadığı biriyle karşılaştı. Biraz evvel ekrandan etrafına gülücükler saçan kadın, perişan bir hâlde kapısındaydı. Gözleri o kadar şişmişti ki, ikinci bir göz duruyorlardı âdeta gözkapaklarının üzerinde. Zaten her daim ince olan bedeni bir deri bir kemiğe dönmüştü. Ve en çok karşısındaki bakışlarda gördüğü şey şaşırttı adamı. Berrin'i daha evvel hiç böyle görmemişti.

"Yardım et bana! Bu kadar çabuk pes etmeme izin verme!"

Duydukları yerine mıhlamıştı Umay'ı. Karşısındaki kadının gözlerinde gördüğü vazgeçişi bir de onun ağzından duymak şaşırtmıştı onu. Öyle bir vazgeçişti ki o bakışlardaki, kendini bile gözden çıkarmıştı anlaşılan Berrin. Kadının bu hâli yabancıydı Umay'a. O, kadını her daim güçlü görmeye o denli alışmıştı ki vazgeçtiğine hiç tanık olmamıştı. İlk şaşkınlığını atlatır atlatmaz "İçeri gel..." dedi.

Her an yığılıp kalacakmış gibi duruyordu Berrin. Umay genç kadının koluna girip, onu ağır adımlarla salona götürdü. Koltuklardan birine yerleştirdi Berrin'i. Her daim Berrin'in çizdiği sınırlara saygı gösteren, onları aşmak için çabalamayan kendisi değilmiş gibi kadının yanına oturup başını göğsüne yasladı ve sıkıca sarıldı. Kolları arasındaki kadın hıçkırıklarla ağlarken adamın elleri şefkatle kadının saçlarını okşadı. "Ağla..." dedi fısıldar gibi. "Ağla ki bu acı seni de yok etmesin..."

Bir erkeğin bir kadına dokunduğu gibi değildi adamın dokunuşları. Bir babanın evladına, bir dostun arkadaşına dokunduğu gibi tertemiz, art niyetsiz bir dokunuştu. Elleri Berrin'in saçlarına değil de acılarına dokunuyordu sanki... Gömleğini ıslatıp göğsüne değen her gözyaşı dokunduğu yeri dağlıyordu zehriyle. Umay ilk defa Berrin'i bu denli canı yanarken izliyordu. Zihnine kazınan her detay içini acıtıp yüreğini sızlatıyordu. Berrin'i sarıp sarmalayıp tüm kötülüklerden korumak istiyordu.

"Ölmek istedim..." dedi Berrin, biraz olsun toparlanabildiğinde.

Düşüncelerinin saptığı uçurum genç kadını dehşete düşürmüştü. Ölüm korkusu değildi dehşetine sebep olan. Ölümü dilemiş, istemiş olmayı; hatta daha da kötüsü, biraz daha o odada kalsa bunu deneyecek olmayı yedirememişti kendine. Çektiği acı onu soluksuz da bıraksa, bunu dilemeye hakkı olmadığını biliyordu. Can havliyle kaçmak dediklerini yapmıştı o da... Kendini dışarı atmış, bu fikri zihninden uzaklaştıracak birilerine ihtiyaç duymuştu. Gelebileceği en doğru yerin Umay'ın evi olduğundan emin değildi elbette; ama Azra'ya gitmek istememişti. Konuşacak birine değil, birlikte susabileceği birine ihtiyacı vardı ve aklına Umay'dan başkası da gelmemişti.

O iki kelime kadının ağzından dökülür dökülmez Berrin'in oraya neden geldiği netlik kazanmıştı Umay'ın beyninde. Madem Berrin onu korumasını istiyordu, hatta kendinden bile, adam da öyle yapacaktı.

**********************

Kaç dakikadır orada öylece yattığının farkında değildi Berrin. Sol tarafına dönmüş, bakışlarını yanı başındaki komodinin üzerindeki çerçeveye sabitlemişti. Gözlerini kırptığı saniyeleri bile kaybetmeye tahammülü yoktu. Bakışlarını bir an bile ayırmadan çerçevedeki mavi ize bakmak istiyordu. Bebeğinin ayak izine...

Hüzün Yağmurları-(Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin