Geçmiş Zaman Olur Ki- Mucize

2K 171 58
                                    

Öylesine büyük bir mucizeydi ki Berrin’den o yanıtı almak… Berrin başlı başına öyle büyük bir mucizeydi ki Serdar için. Onun tarafından kabullenilmiş olmak, üstelik anlaşılıyor olmak, hepsinden ötesi Berrin tarafından seviliyor olmak öyle inanılmaz geliyordu ki… Boğazı düğümlendi Serdar’ın. Donup kaldı… Bir yanı beklediği cevaba kavuşmanın coşkusunu yaşarken, diğer yanı hâlâ olanların gerçekliğine inançsızdı.
Onun tepki vermesine kalmadan, Berrin kollarını adamın beline sarıp başını göğsüne gömdü. Kadının göğsüne değen başı, belindeki kolların sarıp sarmalayışı, kucağına sokuluşu… Birbirini tamamlayan iki yapbozun uyumu gibiydiler. Berrin Serdar’ı tamam edendi. Tüm bu tamamlanmışlık hissi, kadının vücuduna değen sıcacık teni, Serdar’ın inanması için yeterli kanıttı. O da sıkıca sarıldı Berrin’e. O hâlde, gökyüzünde bir balon sepetinde süzülürken, ânı durdurabilmek isterdi. Hissettiği huzurla, mutlulukla, aşkla o anda kalakalmak… Berrin kollarının arasında sıcacıkken, burnuna kadının huzur kaplanmış kokusu dolarken… Ama Serdar açgözlüydü. Daha fazlasını istiyordu. Hissettiğinin de fazlasını… Berrin tarafından sevilmeye devam etmek, heybesini kadınla dolu anılarla bezemek istiyordu. Bu bir yangınsa, sönmeden durmayacaktı Serdar; küle dönmeden, tüketmeden… Serdar o harda kavrulup, kavurmadan durulmayacaktı.
“O zaman balon turunun keyfini çıkarın doktor hanım,” dedi muzipçe.
Berrin kafasını birkaç milim kaldırıp, tekrar sahip olduğu huzura yerleştiğinde, Serdar’dan duyduklarını pek de umursamamıştı. İçinde bulundukları balon sepeti gökyüzünde nasıl süzülmekteyse; Berrin’in ayakları yerden kesilmiş, yüreği kanatlanmış süzülmekteydi. O andan ötesi yoktu genç kadın için, acelesi de yoktu.
Onun aksine Serdar telaşla ekledi: “Ayağımız yere basar basmaz, büyük bir koşuşturma bizi bekliyor!”
İşte bu Berrin’in ilgisini çekmişti. Başını kaldırıp, Serdar’ı görebilmesine yetecek kadar uzaklaştı adamdan. “Nedenmiş?” diye sordu şaşkınlıkla karışık bir merakla.
Serdar gülümseyip dudaklarını genç kadınınkilere bastırdı. Ufacık bir öpücüğün ardından alnını Berrin’inkine yaslayıp “Çünkü…” dedi, “bugün evleniyoruz.”

Balon sepetindeyken Serdar’ın cümlesini çok da ciddiye almamıştı genç kadın. Adamın ne kadar ciddi olduğunu yere inince anladı.
Sepetin dışına adım atar atmaz, Serdar’ın arkadaşı Akın’ın yolladığı arabanın anahtarını teslim etmişti görevliler. Arabaya biner binmez de, Berrin soluk kesen bir koşuşturmacanın içinde buldu kendini.
Serdar ilk iş şık bir modaevinin önünde almıştı soluğu. Günler öncesinden araştırmıştı uğrayacakları her durağı. Alacağı cevaptan emin olamasa da incelikle yapmıştı planlarını. Elbette ilk işi Berrin’in içine sinecek bir gelinlik almak olacaktı. O arada Akın, babasıyla nikâh işlemlerini halledecekti. Gece otel kaydı için aldıkları kimlik fotokopisi çok işlerine yaramıştı. Tabi, bir de Akın’ın babasının belediye başkanı olması… Otelin bahçesi şu an akşamki kutlama için hazırlanıyordu. Berrin’in kuaför randevusunu bile halletmişti Serdar. İçi içine sığmıyordu. Akşam nasıl olacak bilmiyordu. Kalbi akşama dek bu heyecana dayanacak mı, ondan bile emin değildi.
Arabadan inip içeri girdiklerinde Berrin hâlâ anlamlı tek cümle kuramamıştı. Serdar’ın bir şeyler karıştırdığını hissetmişti hissetmesine ya, bu kadarı fazlaydı. Çok fazlaydı… Ama bir o kadar da güzeldi.
Askılarını beyaz gelinliklerin süslediği, ferah ve şık dükkâna girdiği an nefessiz kalmıştı genç kadın. Sahiden evleniyorlardı, üstelik akşama!
Durup bir an mantıklı düşünse, yaşadıklarının hızından dehşete kapılmalıydı. Berrin hiçbir zaman, hayatının hiçbir döneminde bu denli bir sürate kaptırmamıştı kendini. Aksine ayaklarının altındaki zeminin güvenliğini hissetmeye ihtiyaç duymuştu. Ama şimdi… Sorgulamıyordu… Yadırgamıyordu… Müdahale etmek aklının ucundan bile geçmiyordu. Serdar’ın büyüsüne kapılmış, sadece ilahi bir müzik dinler gibi onun ağzından dökülenleri dinliyordu. Adamın dudaklarından süzülen hiçbir kelimeye, tek bir şüphenin gölgesini düşürmüyordu.  Serdar tek doğru, tek gerçekti. Serdar sığındığı liman, sükûttu.
Serdar modaevinin sahibinin yönlendirmesiyle, Berrin’i odanın köşesine yerleştirilmiş, iki kişilik beyaz koltuğa oturtup, kendi de yanına yerleşti. Kadın Berrin’in suskunluğunu göz ardı ederek Serdar’la kısa bir sohbete girişti. Akşamki düğünden de sürpriz evlenme teklifinden de haberdardı belli ki. Yardımcısına seslenip Berrin’in bedenine uyabileceğini düşündüğü gelinlikleri getirmesini rica etti. Birkaç dakikaya kalmadan Berrin’in önüne sıra sıra askıları konuk eden uzun bir platform getirildi. Seçeneklerinin bu kadar fazla olması genç kadının başını döndürdü ve paniklemesine sebep oldu. Bakışları ufacık bir an Serdar’ınkilerle kesiştiğinde; genç adam, onun ürkekliğini hemen fark etti.
Berrin’in vazgeçmesinden ölesiye endişe etmesine rağmen, “Kendini hiçbir şeye mecbur hissetme,” dedi. Oysa Berrin’inki vazgeçme kuşkusu değildi. Serdar’ı esir alan endişeyi fark eder etmez, “Saçmalama,” dedi genç kadın. “Vazgeçmek falan istemiyorum, sadece bu kadar model arasında nasıl seçim yapacağım gözümü korkuttu.”
Kadının çocuksu telaşı Serdar’ı gülümsetti. Sonra kendinden son derece emin bir şekilde modaevi sahibine döndü. “Fazla kabarık ve abartılı modelleri eleyelim lütfen. Sade modellerinizi görmek istiyoruz.”
Adamın cümlesi Berrin’in içini sıcacık yaptı. Ne kadar da doğru ifade etmişti. Nasıl da tanımıştı Berrin’i… Dükkân sahibi kadın, askılardaki modellerin yarıdan fazlasını eledi. Daha sonra gülümseyerek Berrin’e döndü. “Sizi soyunma odasına alayım, birkaç model deneyin dilerseniz.”
Berrin, Serdar’ın yanından kalkarken, genç adam ona destek vermek istercesine elini sıktı. Berrin gözden kaybolurken, Serdar’ın dudaklarında yüzünü ışıl ışıl kılan bir gülümseme vardı.

Hüzün Yağmurları-(Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin