Geçmiş Zaman Olur Ki- Nikâh Defteri

2.4K 188 67
                                    

Otele vardıklarında heyecandan elleri titriyordu Berrin’in. Kayseri ile otel arasındaki mesafe nasıl geçmişti anlamamıştı. Bunda Serdar’ın hız sınırlarını arsızca ihlal edişinin de payı büyüktü.
Tüm gerginliğine rağmen, başını yan koltukta oturan adama çevirince gülümsemesine engel olamadı genç kadın. Nasıl olmuş da her şeyi düşünebilmişti? Evlilik teklifini en ince ayrıntısına kadar planlamış, güzellik salonundan gelinlikçiye kadar her yerde randevuları hazır etmiş, günler öncesinden onu düşünerek saç tokası bile almıştı. Bindikleri araba süslenmiş, Serdar’ın damat hazırlıkları bile tamamlanmıştı. Aylarca sürecek hazırlık sürecini hızlandırmış; ama yine de hiçbir şeyi eksik bırakmamıştı adam. Onun bu düşünceli hâli Berrin’in boğazını düğümlüyordu. Hele tanışmaları aklına geldikçe gülse mi ağlasa mı şaşırıyordu. O yalıçapkını adamın içinden bu denli ince düşünen bir âşığın çıkacağına asla ihtimal vermezdi. Bu kadarı en gizli hayallerinde bile düşlemeye cüret edemeyeceği kadar güzeldi.
Evet, bir tarafı buruktu Berrin’in. İkisinin de mutluluklarını paylaşacak aileleri yoktu. Aile büyüklerinin işin içine girdiği tonlarca seremoniyi atlamışlardı. Hızları biraz da bundandı belki. Sevinçlerine ortak olacak kimseleri yoktu. Ama diğer yandan Berrin başını çevirip, yanındaki gülümseyen adama baktığında ‘Ailem’ diyordu. O kelime yıllar sonra ilk kez kifayet buluyor, anlam kazanıyordu. Serdar onun ailesiydi… Yıllardır eksik kalan yanı, boğazındaki düğümün çözülüşüydü. Serdar, yıllardır habersiz beklediğiydi.
İçini dolduran mutluluğu ve gururu anlatabilmesi mümkün değildi Berrin’in. Serdar… Öyle çok şeydi ki… Kelimelerin anlamsız kalacağı kadar çok şeyi olmuştu. Berrin adamı başkalarının gördüğünden çok farklı bir gözle görüyordu. Üstelik bununla övünüyordu. Kimse Serdar’ı onun gördüğü yerden görmesin istiyordu. Dayanamazdı… Belki bencillikti yaptığı; ama o yanına engel olamayıp, yalnızca onun gördüğü adamı kendine saklamak istiyordu. Görünenin çok daha ötesi vardı adamda.
Muzipliğinin altına sakladığı o kırılgan yan dokunuyordu en çok Berrin’e. İçten içe sevilemeyecek biri olduğuna inanan o büyümemiş çocuk yanına kıyamıyordu. Gücü yettiğince, dünya döndüğünce Serdar’ın inancını tamamlamak, eksiğini gidermek istiyordu. Çünkü Berrin Serdar’ı çok seviyordu.
Öyle bir sevmekti ki hem de, içten içe huzursuz olduğu detayların her birini görmezden geliyordu. Yürüdüklerinin sağlam bir yol değil, ipince bir ip olduğunu fark edemiyordu. Hissettikleri onca şeyden sadece sevgi ve aşkı isimlendiriyor, diğerlerini gözden kaçırıyordu.
Serdar’ın hissettikleri de farklı değildi. Hele karmaşası… Adam işine gelmeyenleri görmezden gelmekte Berrin’den çok daha ustaydı. Hayatı boyunca her türlü yüzleşmeden kaçmaya alışmıştı. Âşıktı… Bir tek bunu kabullenmiş, gerisini önemsememişti. Ayaklarını kesen tüm bu hız onun eseriydi ve adam eseriyle gurur duyuyordu. Aynı hız çok değil, birkaç ay sonra ödünü kopartacaktı. İkisi de henüz habersizdi.
Adam arabayı durdurup hızlı adımlarla yolcu kapısını açmaya gittiğinde yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Çok değil birkaç saat vardı. Aralarındaki tek engel, atacakları bir imzaydı sanki. Serdar’a göre o imza tek eksikleriydi ve onu attıklarında tamamlanacaklardı. Yanılgısıyla yüzleşmek sandığından zor olacaktı.

İçeri girdiklerinde bir kez daha şaşırdı Berrin. Otelin avlusu nikâh için hazırlanmıştı. Güneş batmaya hazırlanıp, gökyüzünü koyu bir kızıla boyamışken; avlu, her yana yerleştirilmiş kandiller ve mumlarla rüyalardan fırlamış gibi görünüyordu. Ortaya yerleştirilmiş nikâh masası beyaz örtülerle süslenmişti. Her şey hem sade hem göz kamaştırıcıydı. Masaya yürürken bir rüyanın içindeymiş gibi hissediyordu kendini genç kadın. Serdar’ın çektiği sandalyeye otururken kalbi göğüs kafesine sığmıyordu.
Hem her detay aklına mıh gibi kazınıyor; hem de sisli bir perdenin ardından izliyormuş gibi hissediyordu. Sanki o değil de bir başkası yaşıyordu o ânı. Berrin sadece hissediyordu. Yerden kesilmiş ayakları, kanatlanmış ruhuna eşlik ediyor; zaman anlamını rüyada arıyordu.
Çalan hafif müzik ne konuşulanları bastıracak kadar kuvvetli, ne de ortamı rahatsız edecek bir sessizliğe bürüyecek kadar silikti. Serdar Berrin’in hemen yanındaki sandalyeye oturmuş, meraklı ve sabırsız bakışlarını masanın başında oturmuş adama çevirmişti. Akın’ın babasına!
Mehmet Bey’in üzerinde nikâh memurlarının kızıl cübbesi vardı. Kırlaşmış ama sıklığından hiçbir şey kaybetmemiş saçları özenle taranmıştı. Ve bakışları babacan bir şefkatle nikâh masasında oturan çiftin üzerindeydi.
Serdar o olmasa, hiçbir şeyin bu kadar çabuk halledilemeyeceğinin farkındaydı. Mehmet Bey’in belediye başkanı oluşu,  her kapıyı açan bir anahtar gibi tutuşturulmuştu Serdar’ın eline. Nikâh işlemleri hızlanmış, hazırlıklar tek bir günde tamamlanmıştı. Serdar daha aldığı kararı sindirmeye fırsat bulamadan her şey tastamam önüne sunulmuştu. Belki bir şeyler ayağına dolansa, adım attığı yolda birkaç engelle karşılaşsa; durup bir an soluklanır ve aldığı kararı gözden geçirirdi. Ama olmamıştı. Kader de şans da adamdan yanaydı.
Mehmet Bey kibarca boğazını temizleyip mikrofonu dudaklarına hizaladığında vaktin geldiğinden emin olmuştu Berrin de Serdar da. Şahit koltuğunda Akın ve nişanlısı oturuyordu. Birkaç meraklı otel müşterisinin haricinde konukları yoktu. Bu tenha tören beklenenin aksine Berrin’in canını sıkmıyor, huzur veriyordu. Bundan sonraki hayatlarının özetiydi bu tablo Berrin’e göre. Onlar ve kıymetli birkaç dost… Yeterliydi kadın için. Serdar’ın varlığı, pek çok şey için kâfiydi.
Mehmet Bey malum soruyu sorduğunda ikisinin de dudaklarından coşkulu birer ‘EVET!’ döküldü. Tüm klişeleri yerine getirmeye yemin etmişler gibi, Berrin imzalar atıldıktan sonra kocasının ayağına bastı. Ve evlilik cüzdanı kadının elleri arasına bırakıldı. Sanki daha o gün belliydi... Bu evliliğin kaderi, daima Berrin’in avuçlarında olacaktı.

Hüzün Yağmurları-(Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin