Birlikte Saracağız

1.9K 174 45
                                    


Açık pencereden dolan sesler dışarıda hayatın başladığını fısıldıyordu. Kuş cıvıltıları ve insan gürültüsü doluyordu içeriye. Ufacık bir çocuğun çığlığı, tahtayı döven çekicin tok sesi, çok net olmayan insan mırıltıları... 'Hayat devam ediyor,' diye düşündü Berrin acı acı. Hayat devam ediyordu. Hep devam etmişti...

Kişi her ne yaşıyor olursa olsun; akrep yelkovanı takibinden hiç vazgeçmiyordu. Dünya aynı yörüngede sapmadan dönüyor, gece gündüzü kovalıyordu. Bitmek tükenmek bilmez bir devridaim vardı. Sonsuz bir döngünün içine sıkışıp kalmış gibiydi insanoğlu. Doğanın işleyişi hislerden soyutlanmıştı. Bunu bir kez daha anımsamak, acı bir tat bıraktı Berrin'in ağzında.

Cem'in onu allak bullak edip gidişinin üzerinden üç hafta geçmişti. Üç kocaman hafta, geçmem diye direnen onlarca gün... Berrin sarsılmıştı, üzgündü, rahat olmaktan uzaktı. Üç haftadır, bitmek tükenmek bilmez bir hesaplaşmanın içindeydi. Galibi yoktu... Suçlusuysa... Hesapları her daim kendi payına biçmeye alışmışken, bu sorunun kendince yanıtı da belliydi.

Düşünüyordu Berrin... Durmadan, kendine eziyet eder gibi; ama en çok da eziyetini besler gibi aynı şeyleri düşünüp duruyordu.

Cem parmağından yüzüğü çıkardığında üstünden kocaman bir yük kalkmıştı sanki, inkâr edemiyordu. Ama hemen sonrasında olanlar... O yüzüğü parmağında yorucu bir ağırlık gibi taşıdığı günlerin ardından, Cem'i suskunluğuyla karman çorman ettiği günlerin ardından, parmağından çıkan bir yüzükten değil de boynunda düğümlenmiş bir bağdan kurtulmuş gibi olmuştu. Ama sonrasında duydukları... Cem'in söyledikleri...

Karşısında aptal bir adam yoktu, en başından beri biliyordu. Ama Cem'in bu denli duygusal biri olması Berrin için sürprizdi. Onun baktığı yerden Cem hep aklı başında ve mantığıyla hareket eden biri gibiydi. Tanışıklıklarının ardından aralarında gelişen arkadaşlığın rahat tınısı adama evlenme teklifi ettirdi sanmıştı Berrin. Adamın bakışlarındaki o sıcaklıktaki sevgiyi görmüştü ama aşkı görememişti. Demek ki; kalp kendi hislerini kılavuz bilip bakıyordu karşısındakine. Ne barındırıyorsa onu arıyordu. Berrin derin bir minnet ve sevgi duyduğu adamın bakışlarından bir tek onları okuyabilmişti. Baktığı yerdendi eksiği...

Adamın dupduru dürüstlüğü ezmişti kadını. Hem hislerine karşılık verememiş oluşu hem de o hislere layık hissetmeyişi boynunu bükmüştü. Bencillik etmiş, şımarık davranmıştı. Kendine öylesine gömülmüştü ki, Cem'i gözü görmemişti. Şimdi duyduğu azap en çok bundandı.

Bir de...

Değişmeyen azabı vardı bir de...

Serdar...

İçinin düğümüne bir düğüm de Cem atıp çıkmıştı kapıdan. Kördüğüm olmuştu Berrin'in yüreği. Ya da o, öyle zannediyordu. Oysa yürek en olmaz deneni oldurur, çıkmaz denen sokakta kendi yolunu bulurdu. Yürek her daim kendi bildiğini okurdu.

Şimdi oturduğu sandalye batıyordu Berrin'e. Asıl batan ruhunun dikenleriydi, farkındaydı aslında. Ne yaparsa yapsın arınamamıştı o dikenlerden. Ne yaparsa yapsın, bir tek onları beslemiş, her daim taze tutmuştu.

Önünde duran kahve kupasındaki kahve çoktan soğumuştu. Daha güneş doğmadan yapmıştı. Uyku tutmayan bir gecenin sabahı bu kadar geç geliyordu, böyle erken başlıyordu günler. Ezanı dinleyecek, caminin yolunu tutan ihtiyarları pencereden izleyecek kadar vakti olmuştu. Güneşin doğarken gökyüzünü boyayışını da izlemişti, yükselirkenki azametini de.

Tuhaftı... O bu denli sıkışıp kalmışken, tek bir adım ilerleyemiyorken süregelen bu döngü, kendini uyumsuz hissettiriyordu. Kaldı ki Berrin alışkındı huzursuz hissetmeye. Ta yetimhaneye bırakıldığı ilk günden beri böyle hissediyordu üstelik.

Hüzün Yağmurları-(Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin