Geçmiş Zaman Olur Ki-Kayıp

3.9K 282 54
                                    

Berrin, yaşamla ölüm arasında incecik bir çizgi olduğunu öğreneli çok olmuştu. O incecik çizgide anlam bulabilmişti onun hayatı... En çok da bu yüzden doktor olmuştu belki de; o çizgiyi hiç unutmamak, ölümün bir köşede sinsice sırasını beklediğini hatırlamak için seçmişti bu mesleği.

Onun ölümle tanışıklığı erken yaşlarına denk gelmişti. Beş yaşında yoktu, babasının tavandan sallanan bedenini aralık oda kapısından gördüğünde. Çocuk aklına silinmesi imkânsız bir leke gibi kazınmıştı sonradan anlam bulan o görüntüler. Parça parça anımsadığı tüm o hatıralar bir yapbozun eksiklerini tamamlayıp aradığı gerçeğe götürmüştü yıllar sonra o küçük çocuğu. Gerçeği bulduğundaysa hiçbir şey eskisi gibi kalmamıştı. Şimdi dönüştüğü kadında, geçmişte kalmış o çocuğun izi derindi. İnsanları imrendiren tebessümünün ardında kederden çok daha fazlası gizliydi. Yıllar var ki bitmemişti tuttuğu yas... Yaşadığı onca şeye rağmen her seferinde devam etmeyi becerebilmesinin tek nedeniydi ölümle yaşamı ayıran o incecik çizgiyi aklında tutuşu.

Ameliyat masasındaki hiçbir çabasına yanıt vermeyen bedene baktığında bir kez daha anımsatmak zorunda kaldı bu gerçeği kendine. Bakışlarını duvardaki saate çevirip yanı başındaki hemşireye döndü.

"Ölüm saati on sekiz yirmi dört," dedi. Sesi vazgeçişine bulanmıştı.

Çizginin ötesine geçen adama son kez bakıp çıktı ameliyathaneden.

Bu kaybettiği ne ilk hastasıydı ne de son olacaktı; ama yine de kaybettiği her hastada aynı hüzün kaplıyordu içini. O masadan kalkamayan her beden için aynı çaresizliği duyuyordu. Her ölümün vakitsiz sayıldığını bilecek kadar yaşamıştı genç kadın... Ne kadar hazırlamış olursa olsun insan kendini, her ölüm erkendi. Her ölüm, bir adım sonrasının muammasını anımsatan ince bir mesajdı.

Onun için mesleğinin en zor kısmı, bu tür durumlarda hasta yakınlarıyla yapılan görüşmelerdi. Hiçbir zaman tam manasıyla hazır olmamıştı bu görüşmelere Berrin. Öyle ya, insanların karşısına geçip yakınlarının öldüğünü söylemeye ne denli hazırlanabilirdi bir insan? Ama bu kez daha da güçsüz hissetti kendini bunun için. Hastalarıyla duygusal bağlar kurmak bu yüzden riskliydi işte, onların ardından epey sarsılıyordu genç kadın. Şimdi çıkıp hastanın ölüm haberini birilerine vermesi gerekiyordu ve bu kaçıp bir köşeye saklanma isteği doğuruyordu içinde.

Çıktığında ameliyathanenin önünde bekleyen hasta yakını göremeyince önce rahatladığını hissetti, sonra da durumun tuhaflığının farkına vardı.

"Hastanın bekleyen yakını yok muydu Aysel?" dedi, arkasından sessizce gelen asistana.

"Odada bekliyor olması lazım hocam, ameliyat uzayacağından oraya almıştı hemşireler."

Derin bir nefes aldı genç kadın. Vereceği haber bir parça daha düşürmüştü omuzlarını. Farkında olmasa da, gergin olduğu bütün zamanlarda olduğu gibi, kaşları çatılmıştı. Başındaki ameliyat kepini çıkarıp odasına doğru ilerledi. Bir parça soluklanmalıydı en azından. Üstelik odasından alması gereken bir zarf vardı.

Berrin'in profesyonelliğini gölgeleyen bir şey varsa o da hastalarıyla fazla samimi olmasıydı. Bu defa da aynı şeyi yapmıştı. Ameliyata girmeden evvel hastanın eline tutuşturduğu zarfı geri çevirememişti. Şimdiyse, sahibine ulaştırılması için ona emanet edilen zarfı düşündükçe içi daralıyordu.

Adam hissetmişti sanki öleceğini... Ameliyattan önceki günler gözleri kapıda, bekleyip durmuştu. Sohbet etmeye çalıştığı tüm anlarda sözü evirip çevirip oğluna getirmiş, Berrin'in anlayamadığı bir kederle yarım bırakmıştı başladığı cümleleri. Belli ki kapanmamış, kanayan bir yarayı paylaşıyordu evladıyla. Adamın söylediklerinden ve çoğunlukla sustuklarından bu kadarını çıkarmış, soru sormamıştı genç kadın. Onun amacı ameliyata girecek hastasını morallendirmekti zira. Yine de o odaya girip kendisine emanet edileni sahibine vermek zor geliyordu Berrin'e. Ama geciktiremeyeceğinin de farkındaydı...

Hüzün Yağmurları-(Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin