3. Bölüm-Kayıp

4.9K 349 93
                                    

Eve girdiğinde tanıdık bir sessizlik karşıladı genç kadını. Aylardır aşina olduğu, her seferinde içini burkan, garip bir sessizlik...

Sabriye Hanım telaşla mutfak kapısında belirip, "Siz mi geldiniz Berrin Hanım?" diye sorduğunda, dilinin ucuna kadar gelen sorunun yanıtını almıştı kadın. Belli ki Serdar yine gelmemişti. Cevap verecek gücü kendinde bulamadı. Gülümsemekle yetinip kafasını salladı. Sabriye Hanım üzerindeki burukluğu fark edememiş olacak ki, hevesle ikinci sorusunu yöneltti: "Bebek nasılmış? Ne dedi Azra Hanım?"

Kadının samimi ilgisine derin bir minnet duydu Berrin. Eli, istemsizce karnına gitti. Sanki içindeki burukluğu bebeği de hissedebilirmiş gibi, teselli edercesine okşadı elinin altındaki çıkıntıyı. "Çok şükür, hiçbir sıkıntı yok. Gelişimi de gayet iyiymiş. Şu son iki ayı da atlatsaydık, kısmetse."

"Atlatırsınız atlatırsınız. Siz geçip oturun ben size sıcak bir süt getireyim."

Başka zaman olsa asla reddetmezdi Berrin. Sabriye Hanım'ın özenli ilgisinin tadını çaktırmadan çıkarır, oturup onunla bebek hakkında saatlerce konuşurdu. Heyecanını paylaşabileceği kim vardı ki zaten? Bir Azra, bir de Sabriye Hanım... Bu iki ismin varlığı bile, eksiğinin vurgusu gibiydi; Berrin'e teselli olmaktan uzak, yalnızca Serdar'ı düşürüyordu aklına. Adamın yokluğu kocaman bir yumru gibi düğümlendi boğazında yeniden. Hayır, Berrin sıcak süt falan istemiyordu. Şu an yalnız kalıp kendine acıması gerekiyordu.

"Zahmet etmeyin Sabriye Hanım. Ben biraz dinleneceğim. Uyandıktan sonra içerim."

Kadın sanki ilk kez o zaman Berrin'in burukluğunu fark etmişçesine, gözlerinde beliren hüznü perdelemeye çalışarak, "Siz nasıl isterseniz," dedi. O bile farkındaydı pek çok şeyin. O bile...

Odasına çıktığında, gecenin kâbusları duvarlara sinmişçesine irkildi kadın. O görüntüler bir kez daha aklına üşüşünce vücudunu inceden bir titreme sardı. Bir de üstüne, iki kişilik yatağın sahipsizliği eklenince...

Yatağın üstüne çöktü kaldı Berrin. Neden böyle olmuştu? Serdar ona neden reva görüyordu bunları? Neden avuntu bulamıyordu? Soruları birbirine çarpıp katlanarak çoğalıyordu. Her biri, bir yenisini doğuruyor; ama Berrin hiçbirine yanıt bulamıyordu. Bulduklarıyla da yüzleşecek cesareti yoktu.

Biliyordu Berrin... Serdar konuşmasa da, her defasında bakışlarını kaçırıp sussa da, her susuşunun ardından kendini biraz daha uzağa savursa da, Berrin biliyordu. Adamı anlaması için onun kelimelerine ihtiyacı yoktu. Gözleri yetiyordu. O mavilere sinmiş korku, Berrin için öyle aleniydi ki.

Tanıştıkları günden beri her şey öyle hızlı gelişmişti ki. Bir mucizeyi yaşamıştı Berrin Serdar'la. Adam teklifsizce karşısına çıkmış, aldığı hiçbir şeyle yetinmeyip ömrüne sızmıştı. Soluk soluğa, telaşla, bir adım sonrasını hesap etmeden yaşamışlardı. Âna sıkışmış, ötesini düşünmemişlerdi. Şikâyetçi değildi Berrin... Serdar'la gelen hiçbir şeyden şikâyet etmemişti. Edemiyordu da... Bebek haberinin onu hazırlıksız yakaladığını biliyordu. Oysa Serdar bir an için durup düşünse bu haberin Berrin'i de hazırlıksız yakaladığını anlayabilirdi. Berrin her ne kadar soğukkanlı görünüyor olsa da, o da korkuyordu. Tüm korkularına bir de Serdar'ın uzaklaşışı eklenince iyice eli kolu bağlanıyordu.

Evet, bebeği öğrendiğinde çok sevinmişti. Hatta sevinçten çıldıracağını sanmıştı. Planlamamıştı belki; ama gelecek olan mucizeyi yadırgamamıştı da. Çünkü bu bebek onları aile yapacaktı. Berrin ömründe ilk kez bir aileye dâhil olacaktı. Ama hiçbir şey umduğu gibi olmamıştı.

Bu Serdar'ın kaçırdığı kaçıncı doktor randevusuydu, hatırlamıyordu Berrin. Saymayı bırakalı çok olmuştu. Kendisi bu bebek için ne kadar heyecanlıysa, Serdar o kadar telaşsızdı. Önemsemiyor olduğunu düşünmek istemiyordu Berrin; ama her defasında daha çok kırılıyordu.

Hüzün Yağmurları-(Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin