26.Bölüm《Gözler》

Start from the beginning
                                    

"Biraz olsun gerçek hayattan uzaklaşıp gençlik hayatı yaşamak istiyorum. Gizem ve gerilim tarzında bir hayatı bir süreliğine bir kenara atmak istiyorum. Bunu bana çok görmeyin lütfen!"

Sırtıma sarılan kollarla gözlerimi açtım. Sefa beni daha çok kendine çekerken bende aynı şekilde karşılık verdim.

"Söz kızıl cadım, sana istediğin gençlik hayatını yaşatacağım.Dertsiz tasasız bir hayat"

Tebessüm ederken Doğunun da bize baktığını gördüm. Gözlerimi olumlu anlamda kırparak ona artık eskisi gibi olduğumuzu anlattım. O hep merak ettiğim hayatı belkide yaşayabilecektim. 

-----

 "Hey hey hey hey!!! Gelme üstüme bak çok kötü olur!"

Sefanın korkak çıkan sesine kahkaha atarken elimdeki kremalı pastayı daha çok yüzüne yaklaştırdım.Kaçmaya çalışsa da çarptığı tekli koltuğun üzerine düşünce sinsice gülmeye başladım. Avuçladığım pastayı kaçacak yeri olmayan mavişin o güzel suratına boca ederken bir yandan da kahkahalarıma engel olamıyordum. Uzun zamandır bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyordum. Sefa ve Doğuyla son konuşmamızdan bu yana iki gün geçmişti. Doğu bize pasta almıştı ama Sefa yerinde duramayıp pastayı burnumun ucuna sürünce ona ders vermek için böyle bir şey yaptım. Şimdi ise karşımda yüzünü ekşitmiş bir adet pastalı bir yüz vardı. Bu haline daha çok gülerken yan taraftan gelen sesle gözlerime vuran pasta bir oldu. Ben yerimde donup kalırken iki ayrı sesin kahkaha atmaya başlaması bir oldu. Elimi kaldırıp yüzümdeki pastayı silerken sert gözlerle Doğuya baktım. Ayakta elindeki pasta lekesini silmeye çalışırken bir yandan da bana bakıp gülüyordu.

 "Şimdi bittin sen!!"

Yanımda duran koltuktaki minderi alıp hızla Doğuya yaklaşıp yüzüne geçirdim. Bir an afallayarak dona kalsa da kendine gelmesine izin vermeden son kez tekrar yüzüne geçirip yastığı bir kenara fırlattım. Sonuçta ne demişler. Kaçmakta erkekliğin bir yanıdır. Gerçi ben kadınım ama olsun. Omuz silkerek hızla odama koşmaya başladım. İntikamımı almış olsam da açıkçası Doğunun tepkisinden de korkuyordum. Peşimden koştuğunu hissedebiliyordum ama artık çok geçti. Kapıyı kapattığım gibi kilidi çevirdim.

"Buğlem aç şu kapıyı!"

Kollarımı birbirlerine dolarken kapıya sırtıma yaslandım. Kapıya indirdiği yumruklara sadece sırıtıyordum.

"Ya ya tabi, açayım da beni yaptığım şeye pişman et!"

Dediğim şeyle yumruklar kesilince pes etti sandım ama dediği şeyle tekrar vurmaya başladı.

"Bunu bilmende güzel bir şey"

"Boşuna kendini yorma, açmayacağım!"

Kapıdan uzaklaşırken bir şeyler homurdandığını hissetsem de takmadan komidinin üstündeki peçeteyi aldım. Odadan çıkamadığım için şimdilik yüzümü peçeteyle silecektim. Bir yandan yüzümü silerken bir yandan da pencereye doğru yürümeye başladım. Hava kararmış ay kendini belli edercesine gökyüzünde kendini parlatmıştı. 

Pencere pervazına omzumu yaslarken yanağımdaki kremayı da sildim. Her şey şuan iyiydi ama bundan sonra ne yapacaktım ki.

'Senin bir işin var unuttun mu'

 İç sesim burada olduğunu belli edercesine bana sesleniyordu. Evet doğru eğer hala atılmamışsam bir işim vardı. İki ay gitmediğim bir iş! Cidden hala beni atmadıklarınımı düşünüyordum. Eminim çoktan kovulmuşumdur. 

KARANLIK SIRLARWhere stories live. Discover now