Dudaklarını ısırarak serbest bıraktığında "Beni geçekten düşündüğünü belli ettiğine göre bir bildiğin olmalı, bu yüzden sana güveniyorum. Peki bir daha ne zaman görüşebiliriz." diye sormuştu. 

"Yakın zamanda seni arayacağım, söz veriyorum."

Duru'ya arazinin dışında bulunan aracına kadar eşlik ederek güvenli bir şekilde ayrıldığına emin olduğumuzda eve geri dönüştük. Kendimi koltuğa bırakarak ellerimi saçlarımın arasına daldırmış masanın üzerinde duran kitabı seyrediyordum. Karan karşıma oturarak "Ne yapmayı planlıyorsun?" diye sormuştu. 

"Bir planım yok ve ne düşünmem gerektiğini bile bilmiyorum. Amcam onun güvende olabilmesi için elinden gelini yaptı. Ona gerçeği söylemek istemesem de ondan vazgeçmek zorunda kaldı." 

"Yanılıyorsun, ona söylediğin gibi amcan aslında ondan hiçbir zaman vazgeçmedi."

Ellerimi birbirine kenetleyerek "Onu korumam gerek! Kendimi bile koruyamazken onu nasıl koruyacağım bilmiyorum. Duru artık benim gibi bu lanetin bir parçası! Bu kitabı ancak gerçek cadılar okuyabilir." demiş ve gözlerimi yumarak boynumu geriye doğru atmıştım.

Duru kitabı okuyabildiğine göre gerçekten cadı güçlerine sahip olmalıydı. Dokuzuncu ve onuncu ikiz ruhlardan yalnızca birinin bu kitabı okuya bilmesi gibi.. Peki ya Lema'nın ruhuna sahip olan ruh ve ben neden bu kitabın gizemli alfabesini çözemiyorduk? Belkide Lema'nın ruhunun parçalanmış olması okunamaz olmasında ki asıl neden olabilirdi. Karanlık ormanda yok olan cadı vakit yaklaştığında cadı kitabının üzerinde bulunan kalkanın kırılacağını söylemişti. Ruhlar özgürlüklerine kavuştuğunda demek isterken kayıp ruhların serbest kalmasını kastetmiş olabilir miydi? Lema'nın parçalanmış ruhu bir bütün haline geldiğinde kitap okunabilir olacaktı ama bu aynı zamanda gök yüzünün kanlı ay ile aydınlanacak olmasıydı. Yani cadının da söylediği gibi kıyamet son cadılar için kopacaktı. Lanetin bozulmasında ki en önemli etken kitaptı ama kanlı ay taşının o zaman ne gibi bir önemi olabilirdi ki.. Sadece iblisin canavarlarının eline geçmemesi gerekiyordu. Peki ya onu yaratan kişi kimdi? 

İblisle yapılan anlaşmanın karşılığı bu taşken onu var eden kişi kardeşine ihanet eden asıl suçlu olabilir miydi?

Düşüncelerimi vermiş olduğum derin solukla aralayarak gözlerimi tekrar açmıştım. Karan'a "Yarım bıraktığımız işi tamamlamamız gerek." diyerek ayağa kalkmıştım. Benim gibi o da ayağa kalkarak "Aramaya devam yani." dediğinde başımla onaylayarak "Vakit yaklaşıyor ve artık ruhlar özgür kalmalı." demiştim. 

Yukarıdan gelen müzik kutusunun sesiyle duraksayarak tavana baktığımda "Müzik kutusu, beni çağırıyor." diyerek merdivenlerden yukarı çıkarak odamın kapısını aralamıştım. Masanın yanında duran ruh benim geldiğimi fark ederek "Bu tatlı melodi.." diyerek duraksamış ve bana doğru dönmüştü. 

Kayıp ruhların altıncısı "Huzur verirken nasıl biranda korkuyla kaplar kalbi.. Sana yol gösterecek odur.." diyerek bana doğru yaklaşmış ve işaret parmağıyla alnıma dokunmuştu.

Gözlerimi yumarak araladığımda kendimi küçük bir kız çocuğunun babasını heyecan ve merakla seyretmesini izlerken bulmuştum. Adam kızına gülümseyerek büyük bir ahşabı oymasına kaldığı yerden devam ediyordu. Kız çocuğu babasına merakla ne zaman biteceğini sorduğunda adam ancak onuncu yaş gününde bu kutuyu ona hediye edebileceğini söylemişti. Kız dudaklarını bükmesine rağmen yeniden gülümseye bilmişti. Ancak görü yarıda kesilmiş gibi gözlerimin önünden kaybolmuştu. Etrafıma bakındığımda meşe ağacının altında bulmuştum kendimi. Zihnimde yankılanmaya başlayan seslerin tanıdık oluşu beni şaşırmamıştı ama sesler ve kelimeler birbirlerine karışıyor gibiydi.. Söylenenlerin hiç birini anlayamıyordum. "Yeter! Yeter artık durun!" dediğimde sesler kesilmişti. Karşımda Lema ve Elame belirdiğinde hangisinin hangisi olduğunu ayırt edememiştim. Kardeşlerden biri gülümseyerek arkasında sakladığı bıçağı çıkarttığın da onu durdurabilmek için onlara doğru koşmaya başlamıştım. Ancak hiçbir şekilde ilerleyemiyor aksine onlardan uzaklaşıyordum. Bıçakla kolunda uzunca bir yara açmış avucunda kan damlarını biriktiriyordu. Acı içinde görünen kadın sadece "Neden?" diye bilmişti.

Gözlerimi araladığımda nefes almanın zorluğuyla yere yığılmıştım. Karan odaya girdiğinde beni yerde gördüğüne şaşırarak korkuyla yanıma gelmiş ve kalkmama yardımcı olmuştu. Endişeli bir şekilde "Ne gördün ruh sana ne gösterdi!" dediğinde "Ruh değil! İkisinden biri ama yarım!" diye bilmiştim. 

Yatağıma oturarak bir bardak su içmiş ve Karan'a gördüklerimi anlatmıştım. Bana "Hangisiydi?" diye sorduğunda gözlerinden onun gerçek Karan olduğu anlaşılıyordu. Yüzündeki dehşet dolu ifade hiç olmadığı kadar korkunçlukta gözlerimin içine bakıyordu.

Karan'a "Emin değilim, ancak gözlerindeki acıyı görebildim. Sanki kendini yok etmek gibiydi." dediğimde omuzlarını düşürerek düşünceli bir şekilde yanıma oturmuştu. Tekrar gözlerini bana çevirdiğinde saçlarımdan düşen bir tutamı geriye atmış ve yüzünü bana doğru yaklaştırmıştı. Derin soluğunu yüzüme bırakmasıyla gözlerimi yumarak başımı alnına dayamıştım. Böyle bir anda onu öpmek istiyor olmam normal miydi? Sıcak dudaklarımı dudaklarına değdirdiğinde zaman sanki bizim için durdurulmuş gibi hissetmiş ve zamanın kaldığı yerden hiç devam etmemesini dilemiştim.

Vote vermeyi ve yorum yapmayı lütfen ihmal etmeyim. 

Takipte kaldığınız için teşekkürler. :)

XIII Kayıp RuhWhere stories live. Discover now