Karan kapının yanında yığılı duran kalın sopalardan birini eline almış ve "Sen burada kal!" demişti. Başımı iki yana sallayarak "Hayır, her ne kadar korksam da seni yalnız bırakamam." demiştim. Kaşlarını havaya kaldırarak gülümsediğinde "Bana öyle bakmayı keser misin?!" diyerek kaşlarımı çatmıştım. Ama ister istemez benimde gülümsememe sebep olmuştu. 

İçeri girdiğimizde yukarıdan gelen takırtıları daha net duyabiliyorduk. Elime geçirdiğim sivri metalle merdivenleri sessizce çıkarak sesin geldiği yöne doğru ilerlemeye başlamıştık. Işıklar söndüğünde Karan'a toslayarak "Ah!" diye bir ses çıkartmıştım. Karan beni bir köşeye çekerek "Telefonunu elinde tut ve sakın bir yere kımıldama! Eğer sana koşman için bağırırsam ışığını yak ve kaç!" demişti. 

Beni bırakmak üzereyken elini tutup "Dikkatli ol! Sana bir şey olmasını istemiyorum." dediğimde gülümsediğini tahmin edebiliyordum. Ellerimi bıraktığında yanımdan ayrılmıştı. Sessiz bir şekilde olduğum yerde durmaya devam ederek Karan'ı beklemeye başlamıştım. Gerginlikten aldığım soluklar bile kulağıma çok gürültülü geliyordu. 

Yaklaşan bir çift ayak sesi duyduğumda kısık sesle "Karan?" demiş ama her hangi bir yanıt alamamıştım. Gittikçe yaklaşmaya başladığında bir kez daha tekrarlamıştım. Birinin kolumdan tutmasıyla ufak çaplı bir çığlık atarak elimdeki metali ona doğru hareket ettirmiştim. Aynı zamanda gelen acı dolu bir inleme ile birkaç adım olduğum yerden ayrılarak geri kaçmıştım. "Kim? Kimsin?" dediğimde "Benim!" diyen tanıdık sesin sahibiyle yanlış kişiye saldırdığımı anladım. 

Ona doğru yarım bir adım atarak "Bu-Buray? Burada ne işin var sen! Sen iyi misin?!" diye panikle sormuştum. 

Buray "Evde birilerinin olduğunu fark edince bakmaya gelmiştim ve pekte iyi değilim, sanırım kanıyor!" dediğinde "Üzgünüm.. Gerçekten üzgünüm!" demiştim. 

Bu kez sırtımın birine gerçekten değdiğini hissetmem ile yine elimdeki metali havada savurmuştum. Takılmasının ardından yakalanan metal yere fırlatılmıştı. "Sen çıldırdın mı?!" diye kızgınlıkla çıkışan sese karşılık "Karan?! Olamaz!" diyerek telefonumun ışığını yakmıştım. İkisi de kızgın bir ifade ile suratıma bakıyorlardı. Surat ifadeleri kaybolarak arkama kenetlendiğinde "Siz nereye bakıyorsunuz öyle?" diyerek arkama bakmak istediğim de Karan "Sakın arkana bakma!" demişti. Onu dinlemeyerek arkamı döndüğümde ışığı karanlığa tutmuş ve sehpanın üzerinde gezinen kocaman bir fare ile karşılaşarak kocaman bir çığlık atmıştım. 

Onlara "Kurtarın! Kurtarın beni!" diyerek ellerimi havada çırpıyordum. İkisi de omuzlarını düşürerek bana baktıklarında Karan "Sana arkana bakmamanı söylemiştim." dedi.

Buray ise "Sanırım kurtarılması gereken asıl fare." dediğinde ikisininde üzerine yürümeye başlamıştım. 

Karan dudaklarını gelişi güzel bir kıvraklık ile büktüğünde "Sanırım mı? Artık biz gibiyiz!" demişti.

...

Küçük evime geçtiğimde elektrikler nihayet gelmişti. Karan ve Buray yan yana oturduklarında bende ecza çantasını alarak karşılarına oturmuştum. Bir fare için bu kadar büyük bir tantana yarattığıma anlam veremediklerini söyleyip durmuşlardı. 

Buray'a bakarak "Seninle başlayalım!" dediğimde hiç çekinmeden tişörtünü çıkartmaya yeltenmişti. Ona "Ne yapıyorsun?" diyerek ince penyenin ucundan aşağıya çekiştirmeye çalışıyordum. Bana arsız bir şekilde "Daha önceden hiç utandığını hatırlamıyorum!" dediğinde gözlerim irileştirerek Karan'a bakmıştım. Hiçte bile, öyle bir şey olmadı! bakışı atsam da Karan'ın kaşları çoktan çatılmıştı bile.. Buray üzerini çıkarttığında somurtarak pamuğu kanaması durmuş yaraya değdirdim. Buray yüzünü acı içinde buruşturarak "Acıyor! Acıyor!" diye kız gibi bağırmış Karan ise bunu hak ettin bakışı sergilemişti. 

Sabit durmasını sağlayarak ona "Fazla kıpırdama.. Daha mı kötü olsun istiyorsun!" deyip zorda olsa pansumanını tamamlamıştım. 

Karan'a doğru döndüğümde göğsünün üzerinde hala kanamakta olan yarayı fark ettim. Yutkunmamın ardından kısık sesle "Tişörtünü çıkart lütfen." demiş ve başımı çevirmiştim. Kanı durdurmak için bir bez alarak ona verdiğimde "Baskı yapmalısın." demiştim. Onu ne kadardır şaşkın bir vaziyette incelediğimi hatırlamıyordum bile ama gergin surat hatlarım artık ağrımaya başlamıştı. 

Karan "Sanırım durdu." diyerek bezi çekmiş ve bir kenara bırakarak sırtını iyice dikleştirmişti. Geniş omuzları geriye doğru gittiğinde beliren o köprücük kemikleri bir kez daha yutkunmama sebep olmuştu. Pamuğu bastırmamla bir milim bile yerinden kımıldamamış ve sesi çıkmamıştı. Derin soluklarını yüzümde hissedebiliyor ve daha çok heyecanlanıyordum. Göğsünün tam ortasında ince belirsiz çizgiyi fark ettiğimde göz ucuyla ona bakmış ve o küçük çocuğu görmüştüm gözlerinde.. Ne kadar büyüdüğünü ve artık acıyı dahi hissedemeyişini. 

Merhem sürmemin ardından geri çekilerek "Bitti.." demiştim. Daha önce benim yüzümden açılan bir yarası varken, onda bir başka yara daha açtığım için üzgün hissediyordum.

Vote vermeyi ve yorum yapmayı lütfen unutmayın. Teşekkürler. :)

XIII Kayıp RuhWhere stories live. Discover now