S.N. - 38. BÖLÜM : "MESAFELER"

294 47 4
                                    

Aklımdan dahi geçirmediğimi düşündüğüm bu cümleler nasıl oldu da ağzımdan çıktı bilmiyordum. Çok düşündüm üzerinde, çok gün eskittim. İlaçlar yüzünden çoğu zaman ne yaptığımı bilmiyordum. Ama bu cümlelerin sebebi de onlar mıydı? Bu sefer bunun arkasına sığınabilecek miydim?

Belki de zaten içimdeydi bu düşünceler, sadece bastırıyordum. Bir gün karşıma çıkmasından korkarak en derine itiyordum onları. Ve öyle bir hale gelmişti ki ben bile unutmuştum bunun bir gün olabileceğini. İnanır olmuştum istediğim kadar yaşayabileceğime.

Bu hayat benim elimden çok fazla şey aldı. En azından canımı almaz, almamalı diyorum hep kendime. Yanlış mı yapıyorum? İki hafta sonra gireceğim on dokuz yaşıma bile vücudumda kanser hücreleriyle gireceğim. On sekiz yaşıma baktığımda sadece bu dört duvarın arasında çektiğim acıyı hatırlayacağım. En azından bunun için almamalı canımı. Bütün hayatımı dans ederek geçirirken artık ayaklarımın üzerinde bile duramıyorum. En azından bunun için almamalı canımı. Şarkı söylemek için ağlarken şimdi sesim çıkmıyor. En azından bunun için almamalı canımı!

Kapalı durmaktan birbirine yapışmış gözlerimi açmaya çalıştım. Başka bir odadaydım. Yine serum vardı kolumda, kalp atışlarım takip ediliyordu, sürekli tansiyonum ölçülüyordu...

Uyandığımı gördüğünde Savaş camın ardından 'Mehmet abi' diye bağırmaya başladı, Kuzey ve Begüm'se ağlayarak birbirine sarılmaya. Ne olduğunu bilmiyordum, neden oradan beni izlediklerini, burada neden olduğumu... Sadece ciğerlerimin oksijenle buluşmasının verdiği acıyı her zerremde hissediyordum.

Kollarım hissizleştiği için hareket ettiremiyordum ve bu sebeple de ağzımdaki hava üfüren makineyi çıkaramıyordum.

"Küçük Hanım!"

Odanın kapısı hızla açıldı ve içeri Mehmet abi girdi. Diğerleri hala camın diğer tarafından beni izliyordu.

Öksürerek konuşmaya çalıştım ama sesim çıkmıyordu.

"Nefes alamadığın için seni makineye bağladık ve yoğun bakıma kaldırmak zorunda kaldık." Elini başıma koyarak okşadı. "Aferin sana, aferin Defne! Başardın."

"Kaç gün?" diyebildim sadece. Bu insanları ölebileceğim düşüncesiyle kaç gündür orada tuttuğumu öğrenmek istiyordum.

"6"

Bakışlarımı onlarla çevirdim. Savaş diğerlerinin aksine gözleri dolu olsa da ağlamıyordu. Sadece gururla bana bakarak gülümsedi.

"Bugün de burada gözlem altında duracaksın, yarın seni odana geri götürürüz. Bir de yeniden MR çekmemiz gerek. Olur mu?"

Gözlerimi kapatarak açtım.

"Geçmiş olsun."

Doktorun odadan çıkışı, Savaş'ın içeri girmesini sağladı. Normaldeki gibi değildi burası, sadece bir kişi girebiliyordu içeriye. Begüm'se çok istediği halde sırasını Savaş'a vermişti. Gözlerindeki pişmanlığı hissettim. Bursu kesilmemesi için daha az gelmişti yanıma ve bundan ölesiye pişmanlık duyuyordu. Oysa ben ona kırgın ya da kızgın bile değildim. Yapması gereken oydu, o bursu kaybedemezdi.

"Defne," dedi Savaş ağlak bir sesle. Hemen yatağın yanına sandalye çekikti. Oraya oturdu. Bu ismi bir daha telaffuz edemeyecek olma düşüncesi kim bilir onu ne kadar korkutmuştu, defalarca adımı sayıkladı. "Sen burada uyurken sana her gün şarkı söyledim. Küçükken en sevdiğimiz, benim canım acıdığında bana söylediğin, duyduğumuz andan itibaren yaralarımızı sardığımız o şarkıyı."

Gözlerimi kapattım. Her gün aynı rüyayı görüyorum zannetmiştim, oysa gerçekmiş.

"Teşekkür ederim Defne, yaşadığın için teşekkür ederim."

SEVGİ NOTALARIWhere stories live. Discover now