S.N. - 4. BÖLÜM : 'KAHVE'

2.8K 624 161
                                    


Çatıya çıktığımda demirliklere iyice yaklaşarak aşağıya baktım. Kararmaya başlayan havadan kaçmak isteyen güneşin bugün hiç acelesi yok gibiydi. Gökyüzünün görünen en son noktasına kadar yavaş yavaş ilerledi güneş, bu sırada ona nazaran çok daha hızlı olan dalgaların sesi kulaklarıma doluyordu.

Bir an... Sadece bir anda gökyüzü simsiyaha boyandı. Ve bu karanlık arkasından adeta şehre bir hüzün getirdi. Sokak sustu, arabaların kornaları sanki sözleşmiş gibi sessizleşti. Artık kulakları dolduran tek ses sertçe kıyıya vuran dalgaların sesiydi.

Gözlerimi bu isyankâr denize çevirerek dalgalara baktım. Bir dalga kıyıya ne kadar hızlı vurursa bir önceki dalga, kıyıdan o kadar çabuk uzaklaşıyordu. 'Neden?' diye düşündüm kendi kendime. 'Bazıları için esirlik olan o kıyı, neden bazıları için özgürlüktü?'

Sanki biraz daha baksam cevabı bulabilecekmişim gibi denizi izliyordum. Ta ki omzuma bir hırka atıldığını fark ederek başımı o yöne çevirene kadar.

Begüm'dü.

"Kafa dinlemek için muazzam bir yer." dedi gülerek. "Hele ki sinirliysen."

Güldüm.

"Nerden anladın?"

"Okulda aynı yüz ifadesiyle gezen biri daha var. Hatta şu an sevgilimle tartışmakla meşgul."

Konunun Savaş'a geleceğini fark ettiğimde yüzümü düşürdüm. Begüm'se benim aksime hala gülümseyerek kolunu omzuma attı. Bu onun 'Uzun bir şeyler anlatacağım.' hareketiydi.

"O küçükken bir şeyler olmuş-" dedi kısa bir süre duraksayarak. "Bu yüzden de ailesi onu bakıcılarıyla beraber farklı bir eve yollamış. Hem de daha sekiz yaşındayken."

"Yani ailesi olduğu halde ailesiz büyümüş." dedim Begüm'e bakarak. "Bizim gibi."

Kafasını salladı.

"Bizim gibi."

"Bu yüzden mi bu kadar hırçın?"

"O Gizem dışında kimseden sevgi görmemiş ki, birileri onu düşününce ne yapacağını bilemiyor. Sanki herkes ona zarar verecekmiş gibi hissediyor ve hemen kendini korumaya alıyor."

"Peki Gizem neden böyle? Masada da gördün, ondan vazgeçtiğini söyledi." dediğimde Begüm baş parmağını sallayarak sözü yeniden aldı.

"Aslında asıl vazgeçen kişi o değil, Savaş'tı." dedi. Kendinden öylesine emin konuşuyordu ki söylediklerinde hata payı olduğunu bir an bile düşünmedim. "Savaş, Gizem'i sevdiğini zannediyor ama açık bir kapı gördüğü an onun hayatından çıkıp gidiyor. Aslında yaptığı tek şey kendini içten içe Gizem'i sevmeye zorlamak."

"Neden peki? Neden kendine bunu yapıyor?"

"Çünkü bir şekilde Gizem'e olan borcunu ödemek istiyor ve bunu, onunla aynı şekilde yapıyor; sevgiyle."

"Bu yüzden de o haksız bile olsa ona toz kondurmuyor."

Bazı şeyler aklıma yeni yeni oturuyordu.

"Aynen öyle."

Üzülmüştüm çünkü her ne kadar dışarıdan bakıldığında hiçbir problemi olmayan güçlü biri gibi gözükse de aslında zaafları olan yaralı biriydi. Sadece anlatamamıştı kimseye geçmişinin boşluğunu. Anlaşılamazdı belki de, bundan korkmuştu.

Ne kadar da tanıdıktı bu his.

Acaba o da geride bıraktığını sandığı ıstırabı her aynaya bakışında karşısında görüyor muydu? Yoksa körelmiş miydi duyguları? Ama nasıl, nasıl yapabilmişti bunu? Hissettiklerini söyleyemediği için mi yoksa kimseye göstermemek için içine akıttığı gözyaşlarında boğulduğu için mi?

SEVGİ NOTALARIWhere stories live. Discover now