S.N. - 31.BÖLÜM : "CANER"

391 70 23
                                    

Bu hastane denen dört duvarın arasında bugünle beraber on birinci günümü eskittim. Okulumdan, müziğimden, dansımdan ve hatta kendimden eskittiğim koca on bir gün. Bu süre zarfında artan şeyler de oldu elbet; kemoterapilerimin etkileri mesela. Yan etkilerini bir kenara attığımda uzun vadede beni iyileştireceğini hissediyorum. Tek sorunum yastığıma her baktığımda gördüğüm bir tutam saç. Ama bununla da baş edebileceğime eminim.

Şu an Savaş'ın ayarladığını tahmin etmekte zorlanmadığım tek kişilik rahat bir odada kalıyorum. Yine Savaş'ın ayarladığı kocaman oturma grupları var odanın içinde, hep beraber refakatçi kalabilmeleri için. Her gelişlerinde filmler, kitaplarla geliyorlar ve onlar okuldayken bu şekilde zaman öldürüyorum.

Bugün mesela, o günlerden birindeyiz. En uzun derslerinin olduğu gün olduğu için saatlerdir odamda hemşireyle oturuyoruz. Bir nevi bakıcım da denilebilir aslında. Bir sürü para yatırılarak odamda başımı beklemesi sağlanmış bakıcı.

"Biraz bahçeye çıkamaz mıyım? Oda da kalmaktan gerçekten çok sıkıldım. Bizimkiler de gelecekler, kapıda karşılamış olurum."

Bugün sesim asla çıkmıyordu. Bağırsam bile ancak bir fısıltı kadar duyuluyordu sesim.

"Savaş dışarı çıkmana izin vermedi." dedi hemşire uyaran bir tonla. "O meselelerden dolayı."

Sinirle gözümü devirdiğim de dik dik ona bakmaya başladım. Adada o değişik çocuğu gördüğümüzden biridir her gün düzenli olarak telefonuma bir mesaj geliyor.

"Caner'in sana selamı var. Not: Bu bir son."

Her gün farklı numaradan gelen bu mesajların anlamını hiçbirimiz bilmiyoruz. Arıyoruz, mesaj yazıyoruz ama asla cevap gelmiyor. Polise gittiğimizdeyse hatların ölen insanların üzerine kayıtlı olduğu çıkıyor.

"Sen de biliyorsun ki numaramı değiştirdim."

Hemşire ayağa kalkarak bitmiş olan serumumu çıkarttığında benle uğraşmaktan sıkılmış gibiydi. Haklıydı da, bende benden sıkılırdım.

"Ama mesajlar kesilmiyor, bunu da sen biliyorsun."

"Her neyse." dedim gülümseyerek. Özel bir hastanedeydim, her yer güvenlikle doluydu. Burada bana ne olabilirdi ki! "Birkaç dakika sadece, lütfen. Lütfen, lütfen, lütfen."

"Tamam ama sadece beş dakika. Maskeni takmayı da unutma."

Zaferle ellerimi birbirine çarptığımda dolaptan maskemi çıkarttım ve hızla yüzüme geçirdim. Bizimkilerin dersi bitti bitecekti ve yakında burada olurlardı.

Hastaneye geldiğimden beridir sürekli olan göz kararmam geçtiğinde yatmaktan kırışmış hastane kıyafetimle bahçeye indim. Uzun zamandır camdan kendime kestirdiğim bank boştu.

Zar zor banka oturduğumda çevrenin sessizliğine kulak verdim. Günün bu saatlerinde bahçede olan insan sayısı iki elin parmaklarını bile geçmiyordu. Bu yüzden de ne çocuk ağlayış sesi oluyordu ne de bağırarak telefonla konuşanlar.

"Caner'in sana selamı var."

Arkamdan biri kulağıma bunu söylediğinde hızla yerimde zıplayarak ayağa kalktım. Bu yine gözümün kararmasına sebep olmuştu, olduğum yerde kalakaldım.

Kaba, simsiyah bir kaban giymiş adam vardı karşımda. Orta yaşlıydı ve belinde silah olduğunu göstermeye çalışıyordu.

Sesim çıkmadığı için bağıramadığımdan hızlı adımlarla hastaneye koşmaya karar verdim. Ama anlamış olmalı ki sertçe kolumdan tutarak beni yanına çekti. Diğer eliyle de silahını tutuyordu.

SEVGİ NOTALARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin