39. BÖLÜM

22.2K 1.7K 331
                                    

"Şindoha, sen... nasıl..."

Kelimeleri seçemiyordu Bludrin. Bildiği her şeyi unutmuş gibiydi. Konuşmayı unutmuştu. Sadece bakıyor ve hissediyordu.

"Bludrin?" Güneşin Nefesinin aksine, Şindoha hiç de kendini kaybetmiş gibi değildi. Daha çok yukarıdan bakıyordu Bludrin'e. Sanki bir düelloda Bludrin'i yenmişte zafer kazanmış gibiydi ifadesi, ses tonu. "Hala aynısın, ama değişmiş yontulmamış tarafların. Söylesene Nefesim, kim el sürdü benim dokunmaya kıyamadığım ama bana ait olan soluna?"

Bludrin titrekçe bir nefes aldı özlemle. Bir adım attı özlediğine doğru. Şindoha öldürücü bakışlarını Belinay'a çevirdi ve gözlerini kısıp anlamış gibi gülümsedi. "Ah, demek sensin, Doğanın Kızı. Doğrusu Adem'den sonra kimseye bağlanmazsın sanıyordum Bludrin." Tekrar Güneşin Nefesine döndü."Kalbin ona ait. Görebiliyorum. Ama bana ait olduğu gibi değil bu defa. Daha dostça, safça. Öyle değil mi?"

Kimsenin ağzından çıt çıkmıyordu. Arafın Gözünü kapatmak için öldürülmesi gerek olan varlığın Bludrin'in sevgilisi çıkmış olması çok kötü olmuştu. Herkes çaresizce Belinay'a bakıyordu. Belinay ise Bludrin'e...

"Arafın Gözünü nasıl yarattın?" diye sordu Bludrin. Biraz olsun kendine gelebilmişti. Şindoha burukça nefes verdi.

"Ölen ilk büyük varlık bendim. Eğer benim yerime ölmüş olan sen olsaydın Araf yine de açılacaktı." Şindoha nefretle baktı sevgilisine. "Asıl anlamadığım ne, biliyor musun?" Adımlarını atarak Bludrin'e yaklaştı. Tam burun burunaydılar. "Adem öldüğünde sen niçin hayatta kaldın?" Bludrin'in uzun kirpikleri titredi. Sevgilisi kendisi ölmedi diye mi kızgındı yani? Anlamıyordu! "Seni bekledim Nefesim, Arafın Gözünde yıllarca bekledim seni." Sesi öyle büyük bir nefretle çıkıyordu ki Bludrin yutkundu.

"Güneşim..."

Bludrin'in gözlerinde canlandı asırlar geçmiş olmasına rağmen kendisine daha dün gibi gelen mazisi... Şindoha'nın ona Nefesim deyişi, Bludrin'in ona Güneşim diye seslenişi... Bludrin ona Güneşim derdi çünkü parlaktı sarı gözleri güneş gibi tıpkı. Sıcaktı yüreği güneş gibi... Ve rengi, ateşe benziyordu aynı. Çok güzel bir kırmızısı vardı renginin. Ayaklarına doğru turuncuya dönerdi. Canlı, nefes alan bir ateşe benziyordu. Aşıktı rengine, gözlerindeki parıltıya. Sevgilisi gittikten sonra bile bitmemişti aşkı asla. Şindoha öldüğünde kendisine Güneşin Nefesi demişti ve böyle kalmıştı hep.

Şimdi bakıyordu da rengi değişmişti Güneşinin. O tatlı kırmızısı, cehennemi betimliyordu adeta. Gözlerindeki sarı, kor gibi parlıyordu. Ateş gibi değildi artık, ateşin kendisi olmuştu o... Bakışları, ses tonu, toz tutmasına izin vermeden sakladığı hatıraları gibi değildi.

Karşısında gördüğü kişi, sevdiği Güneşi değildi Bludrin'in...

Şindoha kanatlarını kaldırdı ve başını dik tuttu. "Ben o iğrenç yerden asırlar sonra kurtuldum. Ama sen asla oradan çıkamayacaksın. Şimdi oraya sen gideceksin!" Bludrin kıpırtısız, sadece bakıyordu Şindoha'ya. Bir şey yapacak gibi değildi. Belinay gördü bunu ve atladı şuursuzca dostunun önüne.

"Hayır!" Tüm elementleri etrafında toplamıştı Belinay. Ama bu sefer içindeki doğanın koruyucusu çıkmamıştı dışarı. Çünkü Belinay çağırmamıştı içindeki Doğanın Kızını. Kendisi kurtaracaktı dostunu. Hava elementini kullanarak sertçe geri püskürttü Şindoha'yı. Toprağa hükmetti ve toprak, Şindoha'nın ayaklarını aldı içine. Suya hükmetti ve su, kırbaç olup sardı Şindoha'nın bedenini yılan gibi. Ateşe hükmetti ve ateş, bir çember oluşturdu Şindoha'nın sarmalanmış bedeninin etrafında.

"Dur!" diye bağırdı Bludrin Belinay'a. Sert çehresine öfke oturmuştu. "Ne yaptığını sanıyorsun?"

"Seni öldürecekti Bludrin!"

DRAMEN (Tamamlandı)Where stories live. Discover now