6.BÖLÜM

49.6K 3.4K 789
                                    

Multimedia: Zei

Gözlerimi açtığımda göldeki platformda olduğumu gördüm. Ağrıyan başımı sıvazladım ve gölün berrak, ay ışığında parlayan yüzüne baktım. Ne kadar geç olmuştu? Zei gelmiş miydi acaba? Ben buraya nasıl gelmiştim?

Aklımdaki sorularla ayağa kalktım. Bacağım sızlayınca tekrar oturmak zorunda kalmıştım. Ok atılan yere baktım. Kanamıyordu ama hafif kızarıklık vardı. Ayağımı suya sokup acının geçmesini istedim. Su ayağımdan bacağıma doğru kıvrılarak geldi ve iz olan yerde durdu. Acım bir nebze azalsa da dinmemişti. Normalde suya temas eder etmez ağrım kalmazdı ama bu sefer öyle olmamıştı. Zorla ayağa kalkarak merdivenleri tırmanmaya çalıştım. Uzun bir çabanın sonunda merdivenlerden çıkarak toprağa bastım. Topallayarak Vela'ya doğru yürümeye başladım ama bacağım o kadar çok ağrıyordu ki bir yerde oturmak zorunda kalmıştım.

Beni buraya kim bırakmış olabilirdi? Vela'dan biri olmadığını biliyordum. Eğer öyle olsaydı beni bırakmaz götürürdü. En son hatırladığım şey bana yaklaşan çıtırtı sesleriydi.

"Ah, buradasın!" Tanıdığım sesin sahibine baktım. Raen rahatlamış bir yüz ifadesiyle nefes nefese kalmış bana bakıyordu. Korkuyla geriledim. Raen kaşlarını çattı.

"Lütfen uzak durun benden. Ölüp ölmediğimi kontrol etmeye mi geldin?" diye mırıldandım korkuyka. "Kardeşin beni öldüremedi. Yarım kalan işi sen mi tamamlayacaksın?" Raen'in yutkunduğunu gördüm. Yavaş adımlarla bana yaklaşıyordu.

"Şu an için sana birşey yapmayacağım. Korkmana gerek yok." Önüme gelip diz çöktü. Eli vurulan bacağımı kavrarken tekrar yüzüme baktı. "Şu an için. Sakın bana güvenme. Yine de bir gün gelip seni..." Duraksadı. "Senin güçlerini emeceğiz. Belki ölmezsin." Son cümleyi bacağıma bakarak söylemişti. Eli kızarık izin üzerinde gezerken ürperdim. O da bunu anlamış olacak ki yüzüme baktı. Gözlerimi kaçırdım ve karanlık gökyüzüne baktım. Tekrar bakışlarımı Raen'e çevirdim. Hayretle yaramı inceliyordu.

"Nasık kurtuldun bundan?" diye sordu şüpheyle.

"Bilmiyorum." dedim dürüstçe. "Uyandığımda her zaman gittiğim şuradaki göldeydim." derken nerede saklandığımı söylemiş olduğumu fark edince gözlerimi kapatıp alt dudağımı ısırdım. Gerçekten aptaldım. Bir hıçkırık sesiyle gözlerimi açıp Raen'e baktım. Kaşlarını çatmış bacağımı inceliyordu.

"Bu da ne?" diye sordum. Bu sefer şüphelenen bendim.

"Arada tutuyor." diye mırıldansa da kaşlarım çatık dikkatle ona bakıyordum. "Büyü bozulmuş." dedi yüzüme bakarak. "Bu büyü yalnızca ejderha kanının ejderha ateşiyle kaynatılıp yaralı bölgeye sürülmesiyle geçer. Bir ejderhan varsa o seni kurtarmış olmalı."

"Bir ejderham yok." dedim şaşkınca bakarken. Sonra aklıma Sidero geldi. "Ama bir arkadaşımın var. O gelmiş olabilir mi?" Sonra düşündüm. "Ama o gelmiş olsa neden beni burada bırakmış olsun ki?" Tekrar aklım karışmıştı.

"Ejderhalar bunu yaptıklarında oldukça güçsüz düşerler. Belki de seni taşıyamamıştır." Gözleriyle bedenimi süzdü. "Pek de hafif birşeye benzemiyorsun zaten. Bu doğal birşey." dedi alayla. Yüzümü buruşturup gözlerimi devirdim. "Hadi kalk."

"Beni sen mi bırakacaksın?" diye sordum şaşkınlıkla. Bu çocuk beni çok şaşırtıyordu gerçekten. Sabah öyleydi akşam böyle. Kişilik bozukluğu mu vardı acaba?

"Sadece ormanın çıkışına kadar. Ve sakın," dedi işaret parmağını yüzünün hizasında sallayıp dibime gelerek. "Bundan hiç kimseye bahsetmeyeceksin. Ne Potan'dan ne de benden. Anlaşıldı mı?" Onaylarca başımı sallamadan önce bir nefes uzağımdaki yüzüne bakıyordum. Dudakları ne kadar da yakınımdaydı. En son gözlerine baktığımda onun da benim yüzümü süzdüğünü gördüm. Bakışlarımız buluştuktan bir süre sonra Raen hıçkırdı.

DRAMEN (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin