Selam Bebeğim

6.8K 523 220
                                    


Keyifli okumalar...

"Annemin yemeğini yedirip hemen geliyorum."

Benim bu tavrım karşısında gözlerini devirdi. Evden çıkmadan önce Betty'nin elindeki işe yaramaz makyaj malzemeleriyle yüzümdeki birkaç morluğun üzerini kapatmaya çalıştım, doğrusu pek de iyi iş çıkarmış sayılmazdım. Tamam vücudumda olduğu kadar yüzümde o kadar çok bulunmuyordu ama yine de rahatsız ediyordu beni görüntüm. İnsanların bana acımasını istemiyordum. Annem ve Agata teyzeyi evde bırakarak alışverişe çıktığımızda saat altıya geliyordu. Betty beni sokak aralarındaki mağazalardan birine soktuğundaysa, insanın zenginliğe ve rahata ne kadar da çabuk alıştığını düşünmeden edemedim. Oysa daha düne kadar böyle bir yere girmekten burun kıvıran benden başkası değildi. Bettyu durgunluğumu fark etmiş olacak ki canımı daha fazla sıkmak için elinden geleni yaptı.

"Ne oldu prenses yoksa şimdiden eski günlerini mi özledin?" diye alay etti. Ona cevap vermedim söyleyecek bir şeyim yoktu. Üç kot pantolon ve beş adet bluz aldıktan sonra Betty kasaya ödeme yaptı. Bu iyiliği karşısında kendimi ezilmiş hissediyordum. Oradan iç çamaşırı mağazasına girdik ve birkaç çamaşır aldık. İki çift ayakkabı aldığımızda mağazadan çıkarken ona teşekkür ettim.

Huysuzca "Bana ve anneme borçlusun" diye yanıtlayarak beni utandırmayı başardı. Dudaklarım düz bir çizgi halini aldı. Böyle hissetmekten nefret ediyordum. Arthur'a da yıllarca borçlu olarak yaşamıştım. Birine borçlu olmak istemiyordum.

"Bir gün borcumu ödeyeceğimden emin olabilirsin. Hem de fazlasıyla."

"Hayal kurmak bedava..." Ona baktığım da tek düşündüğüm ne kadar acımasız olduğuydu. Bakışlarındaki soğukluk karşısında her insan kemiklerine kadar titrerdi. Bana neden bu kadar düşmanca davrandığını anlamıyordum. Oysa bugüne kadar onu kıracak üzecek tek bir kelime bile çıkmamıştı ağzımdan.

O akşam Betty işe gittiğinde dua edip durdum patronunun beni işe alması için. Ve yine gece boyunca gözüme uyku girmedi. Bir ara annemin acıyla inlemeye benzer seslerini duyunca yataktan fırladığım gibi soluğu yanında aldım. Kabus görüyor olmalıydı. Elimi uzattım kızıl saçlarını okşayarak ona güzel şeyler söylemeye çalıştım. Etrafında yaşanan olayların farkında olmalıydı, benim için endişelenmesini ve üzülmesini istemiyordum. Neyse ki bedeni yavaşça sakinleşmeye başladığında tekrar uykuya daldı, bende sessizce yatağıma uzandım. Sabaha karşı ancak uyuyabilmiştim. Banu'nun cırtlak sesiyle ve beni nazik olmayan dürtmesiyle gözlerimi açtığımda bana bilmişçesine sırıtıyordu.

"Günaydın prenses seni güzellik uykundan uyandırıyorum ama ilgini çekecek haberlerim var."

"Saat kaç?" dedim gözlerimi ovuştururken.

"Öğlen oldu uykucu ve bizim mesaimiz akşam dokuz da başlıyor ama haberin olsun öncesinde uzun bir metro yolculuğu bekliyor bizi."

Sevinçle sıçradım yatağımdan "Ne yani işe alındım mı?"

"Söz konusu ben isem, başaramayacağım bir şey yoktur." Uzun zamandır duyduğum en güzel haberdi bu. Heyecanımı dizginleyemeyerek onun boynuna atıldım, yanaklarını öptükten sonra sıkıca sarıldım.

"Teşekkür ederim sen bir tanesin."

"Biliyorum. Sen de tam bir baş belasısın. Şimdi uzak dur benden."

Bütün neşem yerine gelmişti. Bütün olumsuzlukları bir kenara atarak geleceğe umutla bakmaya başlamıştım. İlk iş duş alıp giyindim. Mesai saatime kadar annemle ilgilenerek ona kitap okudum. Morlukları kapama çalışmaları yine hüsranla sonuçlanmıştı. Bunu kafaya takmayacaktım elbette.

JuliettaWhere stories live. Discover now