Çarpışma

11K 357 135
                                    

Keyifli Okumalar

***********

Henüz altı yaşındaydım. İki gündür mideme yemek girmediği için başım ağrıyor, midem bulanıyor ve kendimi çok halsiz hissediyordum. Kolumu bile kaldıramayacak kadar bitkindim.

Yeşil koltuğum da iki büklüm olmuş bir vaziyette uyumaya çalışıyordum ama karnım açken bu pek mümkün olmuyordu.

Benim yeşil koltuğum öyle basit sıradan bir koltuk değildi. Her ne kadar rengi solmuş ve yer yer yırtılmış olsa da dünyada sahip olduğum ve sevdiğim tek şeydi. Bir başkası onu basit ve eski bir koltuk olarak görebilirdi. Herkes gördüğü şeyi farklı yorumlayabiliyordu bu hayatta. Kimi çirkinde bile bir güzellik görebiliyorken kimi güzelde bile kusur bulabiliyordu. Sanırım bunun gizemini büyüdükçe çözecektim.

Koltuğumun iki kenarı oval bir şekilde kıvrılıyordu, ayak kısımları ahşaptı ve çok güzel oymaları vardı. Benim için yetenekli bir sanatçının elinden çıkan mükemmel sanat eseriydi o oymalar. Oturulan minder kısmının yayları bozulmuştu, rengi solmuş eski bir koltuk gibiydi. İşin aslı benim gözümde kral koltuğundan farksızdı. Ona oturduğumda üzerime yapışan silik kişiliğim bir anda yok oluyor adeta bu evin değerli bir üyesine dönüşüyordum. Bu harika bir duyguydu. İnsan gerçek hayatta yapamadığı ya da yaşayamadığı şeyleri hayal gücüyle değiştirebiliyordu. Bu çok büyük bir nimetti. İyi ki hayaller vardı, yoksa insanın mutsuzluktan çıldırması kaçınılmaz olurdu.

Elimin altındaki kadifemsi kumaşı okşamaya başladım. Çok yumuşak sayılmazdı ama onun yumuşak ve yepyeni olduğunu hayal etmem zor değildi. Kendimi üzgün hissettiğimde bana anında kucak açıyor, hiç yargılamadan teselli ediyor ve beni her türlü tehlikeden koruyordu. İyi bir oyun arkadaşı olduğu kadar mükemmel bir sığınaktı. O benim sahip olduğum tek arkadaşım ve tek oyuncağımdı.

"Karnım ağrıyor." dediğimde sanki görünmez elini şefkatle omzuma koydu. Daha bir sokuldum ona.

'Merak etme çok yakında her şey yoluna girecek.'

"Bunu söyleyip duruyorsun ama o yakın zaman ne zaman gelecek? Onu da söyle."

'Zaman herkes için başka türlü ilerliyor ufaklık. Sadece biraz daha sabırlı olmalısın.'

"Sabır mı? Peki sabır ne demek?" Kelimeler kısa bir süre havada asılı kaldı.

'İnsanlar bazen zor zamanlar yaşar ve o zamanlarda ses çıkarmadan o anın geçmesini bekler. Sabır gayret göstermek, olgunlaşmak ve mücadele etmek demektir.'

"Tıpkı büyük insanlar gibi konuşuyorsun."

'Hayır! Bence sen büyük insanlar gibi düşünüyorsun.'

"Ama ben büyümek istemiyorum." Etrafımdaki büyük insanları düşününce içim sızladı. Derin bir nefes alıp devam ettim.

"Baksana insanlar büyüdükçe değişiyorlar. Ben değişmek istemiyorum."

'Var olmak değişmeyi gerektiriyor. Bedenin değişirken sende buna ayak uyduruyorsun. Ama istersen düşüncelerin değişmeyebilir, başarabilirsen bu masumluğunu koruyabilirsin. Bu çok zor bir iş ama insanın kendi elinde olan bir şey...'

Başımı kaldırıp ona bakmak istedim ama küçücük başım adeta bir ton ağırlığındaymış gibiydi bu yüzden buna güç yetiremedim.

"Bilmiyorum bu söylediğin çok zor bir şey. Tanıdığım insanların bir zamanlar çocuk olduğuna inanmak zor geliyor. Sanıyorum ki zaman insanı değiştirip bambaşka biri yapıyor."

'Evet bu doğru insan yaşadıklarının etkisiyle değişebiliyor. Bazen zor şeyler yaşarsın bunun sonucunda somurtkan ve aksi biri haline gelirsin.' Bu sözler bana annemi hatırlatmıştı. Sanırım annem gerçekten büyük zorluklar yaşamıştı. Yine de bu yaptıklarını haklı çıkarır mıydı emin değildim. Bir şeylerin arkasına saklanmak insana kolay geliyordu. Suçu başkasına yükleyip aklanmak vicdanı rahatlatmaktan başka bir şey değildi.

JuliettaWhere stories live. Discover now