DARK NİGHT

139 9 7
                                    

Taehyung.
Bu ismi ilk duyduğum yer o mekan değildi. Bu ismi ilk duyduğum ses onun sesiydi, ilk onun dudaklarından dökülmüştü bu isim ama burada değildi, ilk söyleyişi bu değildi. Evet tanıdık gelen o yüz o geceden kalan bir anıydı bana. Asıl utandığım, asıl kendime olan kırgınlığım ise buydu. Adını o gün söylemişti. "Taehyung abin kurtaramadı" hıçkırıklarının arasında zorla da olsa duyabilmiştim. Bakışlarını neden kaçırdığını, yüzündeki acı gülümsemeyi, hepsi şimdi oturuyordu bir bir kafamda. O Taehyung'du. Yaptığım o aptalca söylemden sonra yürürken defalarca kendime sövmüştüm.

Düşüncelerimi bölen ses Jimin'e aitti.

-Seni dinliyorum.

Bileğimi eliyle kavramasıyla beni sürüklemeye başlamıştı. Arkamı dönüp bakmayı denedim, ama yapamadım. Tam arkasından sürükleniyordum Jimin'in.

Birden durduğunda şaşırarak ona doğru döndüm. Bana bakmadan konuşmasını sürdürdü.

-Yoongi, Namjoon siz eve geçin ben de şu saçma sapan konuşmanın ne demek olduğunu öğrenip geleceğim. Gerekirse Elis ile birlikte geleceğim.

Yoongi ve Namjoon başıyla onayladıktan sonra onlara sarılmam için ileri doğru adım atarken bileğimi sıkan el ile olduğum yerde kaldım. Canımı yakıyordu ve bu benim hoşuma gitmedi.

-Canım yanıyor Jimin.

-Bana bir şey anlatmadan gidemezsin!

-Giden kim aptal çocukları öpecektim.

-Çok önemli ya zaten şuan. Aissh git hadi bekliyorum.

Yoongi'ye sarılırken kulağına fısıldadığımda dudakları yukarı doğru kıvrılırken Jimin meraklı bakışlarla bize bakıyordu.

-Yoongiii-ahh aigo yapsam beni kurtarma şansın var mı?

Fısıldamamı neyseki duymamıştı. Öyle meraklansa da söylemeye niyetim yoktu.

Namjoon'a da aynı aigoyu yapsam da beni şuan bu ikili bile kurtaramazdı.

Jimin gelip bileğimden tuttuğunda aldırış etmeden takip ettim onu. Arabaya geldik ve tek kelime etmeden arabanın kapısını açarak beni içeri soktu. Kendisi de arabaya bindikten sonra kemerimi ve kendi kemerini bağladı. Kemer kullanmayan bir insan olmamama rağmen dalgınlıktan kemeri bile unutmuştum. Neyseki Jimin ne kadar kızarsa kızsın yine beni koruyordu.

Yol boyunca camdan dışarı bakarken zihnimdeki düşünceleri susturmaya çalışıyordum. Neye bulaşmıştım ben böyle? Yağmur yağmaya başlayınca cama vuran yağmur damlacıklarını seyrederken uyuyakalmıştım. Gözlerimi açtığımda sahile varmıştık ve Jimin beni uyandırmayıp bir de üstüme ceketini örtmüştü. Saat çoktan gece yarısını geçmişti ve benim kaç saat uyuduğumdan haberim bile yoktu.

-Neden uyandırmadın?

-Günlerdir evde uyumadığını biliyorum Elis. Bana da gelmiyorsun. Korkuyorsun seni soru yağmuruna tutacağım diye ama ben seni hep koşulsuz nedensiz korudum. Yine öyle yapacağım dışarda sabahlama bir daha olur mu?

İşte Jimin'e bu kadar kızabiliyordum. Beni yumuşacık kalbiyle düşünene kadardı. Ne diyebilirdim ki? Tek ailem en başından beri Jimin olmuştu, hep oydu.

-Söz. Uyuyamadığım her an haberin olacak, kendi kafama göre hareket etmeyeceğim.

-Aferin fare surat. Şimdi asıl konuya gelelim. O çocuk kim ve nereden tanıyorsun?

-Anlatacağım ama bana kızmadan ve sözümü kesmeden dinle olur mu?

-Tamam hadi bakalım bitene kadar susacağım.

WİTHİN DARKNESS #WATTYS2018Where stories live. Discover now