24.BÖLÜM KAZA ANIYDI, TANIKLIK EDİYORDU BİR ÇİFT GÖZ

692 98 775
                                    

Hayırlı günlere efendim :)

En son günlükte kalmıştık. Bakalım Emre Bey sokak yarışına gidecek. Neler olacak? Eyvah!

Keyifli okumalar :)

***

Okuduğum satırlar beynimi altüst etmeye yetecek düzeyde karışıktı. Zeynep'in günlüğünden birkaç satır okumuştum. Gitmeden evvel Emre'ye bırakmıştı ve Emre bana bunlardan söz etmemişti. Bir çığlık asılı kaldı, sarkıtılan soluk dudaklarımdan fırlayan kıpırtısız hecelerde. Bir yangın yeri peydah etti, kör kuyulara hapsedilen benliğimde. Sessizliğin gözlerini yumduğu gerçeklerin fısıltıları yuvarlandı, dillerden dillere. Ne çare ki,  satırların gerçekçiliği arasında kapana kısılıp kaldı naçizane bedenim.

Defteri nasıl hızla kapattıysam gözlerime doluşan yaşları da zorlukla zaptediyordum. Kızın öldüğünü sanmıştım, aldanmıştım. Belki de aldandığım tek kişi büyüleyici varlıktı, artık neyin doğru olup olmadığını kestiremiyordum. Güçlükle ayaklandığımda, kapıya gidiyordum titrek bacaklarla.

Anahtarı deliğe yerleştirip çevirdikten sonra dışarı attım adımları. Odanın kasveti ve olan bitenler yeterince zorlamıştı beni. Ardımdan kapıyı çekip henüz sırtımı kapıya dayamıştım ki, koşa koşa benim tarafıma doğru gelen birini gördüğümde yuttum nefesimi.

"Melis!" diyordu Gökşin nefes nefese. Merdivenlerden çıkıp gelmişti, dışarıdan geliyor olmalıydı. Heyecanlı ve telaşlıydı. "Çabuk gitmemiz gerekiyor."

Kolumdan beni yakaladığı gibi çekiştiriyordu. "Neler oluyor?" Diğer elimde tuttuğum anahtarı gördüğünde şaşkınlıkla gezdirdi gözlerini üzerimde. Bıraktı kolumu aniden ve düşünceli bir ruh haline büründü. "Kilitli kapıdan içeri mi girdin?"

Ayıp bir şey yapmanın verdiği utangaç bir tavırla yutkunuyordum. Elimde tuttuğum anahtar ağırlık yapıyordu sanki. Muhtemelen gözlerim kızarıktı, yaşlı gözlerim hüzünlü ve bilinmeyen satırlara değdikçe içimde kopan fırtınaları susturabilmek zor olmuştu. Başımla onu onayladıktan sonra anahtarı teslim ettim ellerinin arasına. Yanından yıldırım hızıyla geçip gidecekken tekrardan yakaladı kolumdan.

"Melis, nasıl girdin bilmiyorum ama oraya ben bile girememiştim. O zamandan beri..." Gök maviliklerini çalan gözleri hüzünlüydü, masumca oynatıyordu kirpiklerini, alt dudağını dişleri arasına almış, nefeslerini bırakıyordu hafifçe.

"Zeynep'in gittiği zamandan bahsediyorsun sanırım." 

Kurtuldum kolları arasından. Arkadaşımdı sonuçta, her ne kadar Emre'ye kızsam da o da biliyorsa bir şeyler anlatmalıydı bana. Aslında kardeşinin sırrını sevgilisine anlatmak ne kadar doğruydu bilinemezdi ancak sevgilisi onun yakın bir arkadaşıysa belki de ondan sır saklamamak gerekirdi. Düşünceler boğuyordu beni, acı gerçekleri öğrendiğim iki günden beri, zihnime akın eden mazinin yansıtılamayan yüzleri çevirmişti etrafımı.

"Ben onun sana anlatacağını elbet biliyordum, ancak benim anlatmam doğru olmazdı. İnan çok üzgünüm. O resmi de ben çizdim ama Zeynep'le o kadar benziyorsunuz ki, onu çizdiğimi sonradan fark edebilmiştim." Bir adım geriye atarak mahcup bir ifadeyle boynunu eğiyordu. Küçük suratına konan hüzün dalgaları benim bedenime dek işlemişti.

"Olan oldu artık." Öyleydi, çare yoktu. Gerçekleri, duymak istediğim kişiden değil farklı yerlerden öğrenmiştim bu zamana dek. Ve şimdi de günlük sır gibi çıkmıştı karşımıza. Elimden ne gelirdi? Kızgınlık ve kırgınlık bedenimi çeper halinde alırken direncimi yitirdiğimi hissediyordum. Boşlukta sallanıyordum, sonu görünmeyen bir yola çıkmıştım ve karanlık noktaların belirgin olmayan gölgeleri çullanıyordu üzerime.

GÜN DOĞUMU SERİSİ☆YILDIZ DÖKÜMÜ☆Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin