selenophile :: giriş

19.8K 1.1K 329
                                    

Her şey, varla yok arası bir güneşin ortamı ısıtır gibi yapıp aslında hiçbir halta yaramadığı bir ekim gününde başladı.

Pekala, onun için hiçbir zaman, hiçbir şey, hiçbir halta yaramıyordu zaten ama bugün farklı olmalıydı. Eh, en azından öyle olmak zorunda olduğunu düşünüyordu çünkü tanrı aşkına, on sekiz yaşına gireli henüz on yedi saat kırk sekiz dakika olmuştu ve on sekizinci yaşlar onun için hep önemli olmuştu.

Sonuçta, insan sadece bir kez on sekiz oluyordu ve omuzlarına tutunup ısrarla bir şeyler fısıldayan iç sesi, ona artık tamamen özgür bir birey olması gerektiğini savunup duruyordu. Yine de, bilirsiniz, ya da henüz bilmezsiniz ama mutlaka öğreneceksiniz, işler hiçbir zaman Park Jimin'in istediği gibi gitmezdi.

Özgür bir birey olması imkansızdı.

Tıpkı işlerin onun için tıkırında gitmesi gibi.

On sekiz yaşındaydı ve herkesin dil altından fısıldadığı üzere, Park sürüsünün şanssız ikinci tohumuydu. Şanssızdı çünkü bir omega olarak doğmuştu ve yine şanssızdı çünkü mükemmel alfa Park Taehyung'un küçük kardeşiydi. Bütün hayatı onun gölgesi altında ezilerek geçmişti ama hayır, abisinden nefret ettiği falan yoktu. Jimin, abisine tapıyordu. Eh, ona herkes tapıyordu zaten, her neyse, asıl sorun diğerleriydi.

Diğerleri de, geriye kalan her şey gibi bir halta yaramıyordu ve bu bir halta yaramayanlar sürüsü sürekli konuşup dururdu zaten. Biraz şanslı olsaydı bir alfa olarak doğardı, derlerdi hep. Biraz şanslı olsa, abisine benzerdi.

Bütün hayatı boyunca bunları duymuştu ve işe bakın ki, gözlerini artık bu boktan hayata yumacağı güne kadar da duymaya devam edeceğine emindi.

Alışmıştı. İnsanlar konuşur, insanlar uydurur, insanlar karalardı. Hiçbiri onun için sorun değildi çünkü hadi ama, artık on sekiz yaşındaydı ve bir şeylerin onun için iyi olacağına emindi.

Fakat bilirsiniz, bazen bir şeylerden emin olmak hiçbir halta yaramıyordu.

Boktan bir ekim günüydü.

Evinin etrafını sarıp birbirine karışmış yabancı ve güçlü alfa kokularını korkuyla ciğerlerine çekiyor, emin olduğu her şey birer kum tanesiymiş gibi rüzgara kapılıp gidiyor ve o, adımları kapıyı aralayıp eve girinceye kadar sadece iki avcuna sığabilecek kadar azalmış taneleri şiddetli rüzgardan korumaya çalışıyordu.

Boşunaydı.

"Jimin, gelip bize katıl, oğlum." demişti, babası masanın başındaki sandalyesinde. Park sürüsünün kıymetli alfası. Hemen çaprazında abisi Taehyung oturuyor, salonlarının bir köşesini tamamen kaplayan geniş yemek masasındaki yabancı yüzler arasında sadece onun yüz ifadesindeki hoşnutsuzluğu okuyabiliyordu.

" Seninle konuşmak istediğimiz bir husus var."

Her şey boşunaydı.

On sekiz yaşında gireli on sekiz saat elli dört dakika oluyor ve Park Jimin, Jeon sürüsüyle dolu masada otururken onun için özgürlük denen bir kavramın olmadığını boğazını yakıp geçen ekşi tat ve çoktan diğerlerine boyun eğmiş kurt iç güdüleriyle iliklerine kadar hissedebiliyordu.

selenophile » jikookWhere stories live. Discover now