Büyük Salon'a giren koridora girdikten sonra akan burnumu sildim ve yürümeye kaldığım yerden devam ettim ama bir an için etmek istememiştim çünkü Tom Riddle benden uzakta olsa bile tam olarak karşımdaydı. O da midesini susturmak için kahvaltıya inmiş olmalıydı lakin bu umurumda değildi. Tom Marvolo Riddle ve yaptıkları umurumda olmamalıydı, değildi de zaten. Gözlerimi ondan kaçırdığım zaman Büyük Salon'a giriş yapmıştım. Kalan öğrenciler kahvaltılarını yaparken gazetesini okuyup, çayını içinde vardı. Satranç oynayanları gördüğüm zaman aklıma Harry ve Ron düştü. Barbarca olduğunu düşündüğüm bir oyundu ve hala barbarca olduğunu düşünüyordum. Bakışlarımı satranç tahtasından ayırdıktan sonra boş bir yere geçtim ve kahvaltıya göz attım. ''Klasik Hogwarts,'' dedi iç sesim. ''Yine büyülüyor.''

 Kahvaltımı yaptığım süre boyunca iki bakışa maruz kalmıştı titreyen bedenim: Tom Riddle'ın zehirli bakışları, Antonin'in öldürücü bakışları. Onları umursamamaya çalışırken oldukça yavaş yapmıştım kahvaltımı. Bir an için bitmeyeceğini dahi düşünmüştüm ama sonuç olarak ayaktaydım ve kapıya doğru ilerliyordum güvende hissettiğim tek yer olan kuleye gitmek için. Her zaman dolu görmeye alıştığım bu boş koridorda yürürken yanaklarımı şişirdim ama şişirdiğim gibi kaldı çünkü karşımdaydı.

 Antonin Dolohov. 

''Kitap nerede?'' Diye sordu aniden. Tuttuğum nefesimi verdikten sonra ellerimi yumruk yaptım istemsizce. İçimde minik minik öfke kabarcıkları meydana geliyordu. ''Sana bir soru sordum!'' Bir adım attığında başımı kaldırmak zorunda kaldım çünkü doğrudan gözlerine bakmak istiyordum. ''Hangi kitap?'' İçimdeki öfkeye karşılıktı gözlerindeki öfke ama bir an için gözlerindeki o öfkenin yerini şaşkınlık almıştı boynumdaki madalyona baktığı sırada ama kısa sürmüştü bu şaşkınlık ya da merak daha sonra yine öfke ile karşımdaydı. ''Biliyorsun,'' kolumu sertçe kavradığında acı içinde kapattım gözlerimi ama bu acı fark etmeden asamı çıkarmama sebep olmuştu. ''Everte Statum!'' Antonin benden metrelerce öteye düştüğünde içimdeki öfkede vücudumu tamamen sarmaya başlamıştı. Başını çarpması nedeniyle sersemlemiş olmasını umursamadan ona doğru yürüdüm. 

 Beni yönlendiren öfkeydi.

O toparlanmaya çalışırken asayı ona doğrulttum ve göz kapaklarımı kapattım. ''İmp...'' Büyümü tamamlayamamıştım çünkü  asa elimden fırlamıştı. ''Expelliarmus!'' Gözlerimi açtığımda Tom'u gördüm. Beni silahsızlandırmıştı ve hiçbir şey demeden yerde uzanan Antonin ile ilgileniyordu. Onları bırakıp, yerdeki asamı elime aldım tekrardan ama hiçbir şey yapmadım. Yalnızca izledim, öfkemle beraber yalnızca izledim. Riddle, başını kaldırdığında bakışlarında daha önce görmediğim bir anlam saklıydı. Antonin ayağa kalkar kalkmaz üzerime yürümek istese de Tom ona engel olmuş ve kulağına bir şeyler söyledikten sonra yeniden bana bakmıştı ama bir şey söylemek yerine omzuma çarpıp geçmeyi tercih etmişti. 

Onu kızdırmıştım ve muhtemelen Antonin ile aramızdaki bu savaş yeni kızışıyordu. ''Sen,'' bütün dikkatimi dağıtan Tom'a döndüğümde gözlerinde hala o anlam vardı. ''Benimle geliyorsun,'' kolumu kavradı ve bedenimi peşinden sürekledi adeta. Şikayet etmedim çünkü asam vardı ve onu kolayca alt edebilirdim. Sadece zeki ya da güçlü olan o değildi, benimde ondan aşağı kalır bir yanım yoktu. Dışarı çıktığımızda kolumu bırakması bir olmuştu. ''Ne bekliyordun?'' Diye sorduğu bana döndüğünde. ''Ne umuyordun?'' Bağırmasıyla etrafımızdaki birkaç baykuş gökyüzüne doğru havalandı. 

 ''Asıl sen ne umuyorsun?'' Parmağımı kalbine doğrulttum ve üzerine bastırdım. ''Neden benimle konuşuyorsun ki?'' Onun gibi bende sesimi yükseltmiştim. İkimizinde amansız bir kavgaya tutuşacağı en başından belliydi lakin sesimi bu denli yükselteceğimi tahmin etmemiştim. ''Bana neden bunu yapıyorsun?'' Ses tellerimde hissettiği acı hisle yüzümü buruşturdum ama bakışlarımı bir saniye bile olsun zümrüt yeşili gözlerinden ayırmamıştım. ''Sana hiçbir şey yapmıyorum,'' dediği an kendimi kahkaha atarken buldum. ''Gülme!''

 Hala gülüyordum.

Kendimi durduramıyordum, durdurmak istedikçe daha çok gülüyordum ama kısa bir süre sonra dudaklarımdaki baskı gülüşümü içime atmama sebep olmuştu. Dudakları, dudaklarımın üzerinde adeta dans ederken kollarımı amaçsızca boynuna dolayıp daha da yakınlaşmasına sebep oldum bedenlerimizin. Belimi sıkıca kavradı, bırakmak istemezcesine...

 Tom Marvolo Riddle: Dengesizliğin vücut bulmuş hali.

Ve benimde ondan yana kalır tarafım yoktu. Ayaklarımızda dudaklarımız gibi eşsiz bir uyum içinde hareket ederken sırtımı duvarda hissettim ve bir inilti yükseldi dudaklarımdan. Nefes nefese ayırdı dudaklarını dudaklarımdan ama mesafe koymamıştı. Nefeslerimiz birbirlerine karışıyorlardı. Soğuktan kızarmış burunlarımız da temas halindeydiler, ''Bundan söz ediyorum,'' diye fısıldadım. ''Neden bunu yapıyorsun?'' Başımı hafifçe kaldırdığımda o da belimdeki ellerinden birini belimden çekerek boynuma götürmüştü. Parmakları tenimde dolaşırken ''Tom,'' fısıldadım. ''Hermione,'' parmakları madalyonu bulduğu sırada donup kalmıştı tıpkı benim gibi. Doğrusu, ikimizde donup kalmıştık çünkü Zaman ziyarete gelmişti ve ruhum artık bedenimde değildi. ''Ateşli,'' dedi Zaman ortaya çıkarken. ''Aranızdaki bu uyum...'' etrafımda dönmeye başladığında onu izliyordum sessizce. ''...bir uyum içindesiniz ama bu sizi yakıyor.'' Durdu ve tamamen görmemi sağladı kendisini. 

Yeni bir takım elbise, toparlanmış bir vücut.

Gülmeye başladığı an kendimi onun kollarından buldum ağlar bir biçimde. ''İyisin,'' Mutluluk gözyaşlarıydı bunlar. Elleri saçlarımda dolaşırken beni teselli etmeye çalıştığı ortadaydı. ''Ben iyiyim ama geçit iyi değil,'' Benden ayrıldığında gözyaşlarımı kuruladım. ''Geçidin durumu aynı.'' Anlamaya çalışıyordum fakat ruh halim o kadar dağılmıştı ki anlamsız geliyordu kurduğu cümleler. Anlamadığımı yüzümdeki ifadeden anlamıştı ki gülümsedi. Sonrasındaysa hemen arkamdaki vücutlara kaydı gözleri. ''Onu benim değil...'' Bana doğru yürüdü ama karşımda durmak yerine arkamdaki vücutların yanına gitti. Arkamı döndüğümde ise bir bana birde onlara bakıyordu. ''...sizin iyileştirmeniz gerekiyor.'' Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı çünkü algı yeteneğimin açılmasıyla bunu duymam bir miktar şaşkınlığı ortaya çıkartmıştı. Bütün duygularım karışmıştı, zihnim oldukça bulanıktı. ''Sen ne diyorsun?'' Şaşkınlığı ikinci plana attığım zaman konuşmayı akıl edebilmiştim. ''Lord Voldemort ve sen...'' ellerini arkasında birleştirdikten sonra omuzlarını dikleştirdi. ''...iş birliği yapacaksınız.''

* * * * * * * * * * *

Selam şekerler, kısa bir bölüm ile karşınızdayım! Umarım hoşunuza giden bir bölüm olmuştur. Açıkçası değişik bir kafayla yazdım çünkü ödevler bir yandan sunumlar bir yanda quiz belası bir yandan derken bu kadar yazabildim. Haftaya son sunumum var, ödevlerde bitmek üzere ardından final ve sonra sömestr! Harika zamanlar geçirmenizi umarak konuşmama son veriyorum. Yorumlarınızı ihmal etmeyin, sizleri seviyorum!❤️💛

zamanın ötesinde // tomioneWhere stories live. Discover now