5: ''Ay ve Güneş''

8K 574 267
                                    

"Sınırlarımı zorluyor."

  Duyduğum andan itibaren kendi kendime tekrar ettiğim bu cümle her seferinde keyfime keyif katıyordu. Zindanlardan sonra onunla karşılaşmamış olmanın da mutluluğu üzerimdeydi. Bu yüzden herkese gülümsüyor ve yeni araştırmalar için kütüphaneye ilerliyordum. Bir sonraki dersin başlamasına yarım saat varken boş boş dolaşmamak için zamanımı kütüphanede harcamaya karar vermiştim. 

   Kütüphaneden içeri adım atmaz etrafa baktım. Zamanını kütüphanede geçirmek isteyenler kitaplarına gömülmüş ve dünya ile bağlarını koparmışa benziyorlardı. Dün kaldığım yerden devam etmek için 'zaman' ve 'geçmiş' kavramlarının bulunduğu rafların arasına ilerledim. Kalın ve ciltli kitaplardan bir tanesini seçtikten sonra masaya yerleştim. 

 'Zamanın Döngüsü' adlı kitabı karıştırmaya başladığımda bir şeyler bulabilme umudunu ortaya koymuştum. Her sayfada farklı bir bilgi vardı ve her bilgiye bakabilecek vaktim olmadığı için yalnızca göz gezdirdim. Her sayfayı atladığımda umutsuzluk kalbimi sarmaşıklar gibi çevreliyordu. Biraz daha sayfaların arasında ilerledim. Zamanımın azalması ile birlikte umudum iyice yok olmuş duruma geldi. Göz gezdirdiğim sayfaların birinde, 'zamanda yolculuk'  başlığı dikkatimi çekti.

Okumaya başladım.

Okudukça derinleşti, derinleştikçe umutlarım yeşerdi. 

Yeşerdikçe solmasını bildi. 

  Yazının sonunda Zaman Döndürücü kolyeden söz ediyordu. Bu kolyeyi Minerva McGonagall sayesinde biliyordum ve bir yılımı o kolye sayesinde tamamlamıştım. Bir kere daha kütüphaneden umutsuzlukla ayrılmadan önce kitabı aldığım yere geri yerleştirdim. Bütün keyfim adeta yerle bir olmuştu. Bir adım geri attıktan sonra önümde bulunan rafa göz attım. Gözden kaçırdığım bir şey olup olmadığını kontrol ediyordum ama görünürde hiçbir şey yoktu. "Zaman, geçmiş, yolculuk," sesim çaresiz çıkıyordu. "Nerede hata yapıyorum?"

  Bitmek bilmeyen soru yağmuru eşliğinde kütüphaneden ayrıldım ve Tılsım dersi için sınıfa koşar adımlarla ilerledim. Tam kapıya gelmiştim ki Tom ve Antonin karşıdan sınıfa doğru geliyorlardı. Onları görünce durmadım, sadece sınıfa girdim. Uzun sıralarda sekizer sekizer oturabiliyorduk. Herkes yerine yerleşmişti ve boş olan üç yer vardı. Üçü de peş peşe geldiği için Tom ve Antonin ile otuyor olacağım gerçeği yüzüme sert bir tokat attı. 

   Oturacağım sıranın sonunda Hufflepuff öğrencisi vardı. Yanına geçmemle boş olan iki yer kaldı, ikisi yanımdaydı. Yerleştiğim an Tom kapıda gözüktü. Arkasında ise Antonin vardı. İkisi de oturduğum yere baktığında onlara gözlemlemeyi bıraktım ve yanıma oturmalarına izin verdim. İçimden, "Lütfen Antonin aramızda otursun," diye dua ederken isteğim gerçekleşmemiş, tam yanıma Tom Riddle oturmuştu. Onun yanına oturan Antonin ile tüm sıralar dolmuştu.

   "Kurtulamıyorum," diye mırıldandığım an yanımdaki öğrenci başını bana çevirdi. "Bir şey mi söyledin?" Yanımdaki büyücü bana döndü, telaşla başımı sağa sola salladım. Anlayışla gözlerini kırptı ve önüne döndü. Oturduğum bu yerden kalkmak istiyordum ama oturabileceğim başka bir yer de yoktu. Bu yüzden Tom'un yanında oturmak zorundaydım. Üzerimdeki bu gerginliği ve isteksizliği atmak adına önümdeki boş parşömeni değerlendirdim. Tüy kalemimi mürekkep şişesinin içine batırdım ve çıkardım. Önce düz bir çizgi çektim, çizginin altına da hilal şeklindeki ayı ekledim. Ayın içindeki boşluğu doldurmak adına içine yarım halkalar, birkaç yaprak ve noktalar çizdim. Çizim yaparken kalemi sıkı sıkı tutuyordum. Onun varlığı ellerimin terlemesine sebep oluyordu bu yüzden kalemin parmaklarımın arasından kayıp gideceğini hissediyordum. Beklemediğim bir an, "Ne çizeceksin?" diye sordu Tom. İlgisini bana verdi, "Bir cevap bekliyorum." Göz kapaklarımı öfkeyle kapattım ve birkaç saniye soluklandım. Göz kapaklarımı yeniden açtığımda karşı tarafta oturan öğrencilerin pür dikkat ikimizi izlediğini gördüm. "İzle," dedim öğrencileri ve onu görmezden gelerek.

zamanın ötesinde // tomioneWhere stories live. Discover now