19; ''Acı''

5.1K 415 70
                                    


Acı neydi?

Tarifi var mıydı?

Değişir miydi kişiden kişiye yoksa herkes aynı mı hissederdi?

Bilmiyordum.

Bildiğim tek şey karanlığın içinde kıvrandığım gerçeğiydi. Bildiğim tek şey hiçbir şey göremediğim bu karanlıkta yok olup gitmekti. Bir ışık arıyordu gözlerim korkuyla. Beni bu karanlıktan çekip çıkaracak bir ışık. Çıkarırken korkumu ve çektiğim acıları da son verecek bir ışık.

Ama yoktu.

 Beni kurtaracak bir ışık yoktu karanlıkta. 

 Yalnızca acı vardı mesela yeşil yeşil bakan. Gözlerimi kapatıp, karanlığıma yeni bir karanlık eklerden gördüğüm yeşiller vardı. Zaman zaman kırmızıya dönen yeşiller.  

 Her saniye artıyordu bedenimde, zihnimde hissettiğim acı. Her saniye çırpınıyordum bir çift yeşil gözün önünde. Her saniye biraz daha istiyordum ölmeyi, geri dönmemeyi. Sadece bitsin istiyordum, sadece bitmesini diliyordum içten içe. Tarifi mümkün değildi bu acının. Dünya üzerindeki bütün acıların birleşiminden daha da fazlaydı. İki katıydı, üç katıydı ama aynı değildi. Attığım çığlıklar, yalvarışlarım en derinden tekrar tekrar yeniliyordu acıyı. 

Döngü gibiydi.

"Dur," diye bağırdım acı çığlıklarımı atmaya devam ederken. ''Dur, lütfen!" 

 Ama durmuyordu, üzerime doğrulttuğu asasını bir saniye bile oynatmazken, gözlerindeki kırmızılık git gide koyulaşıyordu. Acıma duygusundan yoksun, karanlığın getirdiği kötülükle bütünleşmişti vücudu. Çektirdiği acıdan zevk alıp almadığını anlayamıyordum, anladığım tek şey duygusuz oluşuydu. Çektiğim acının arasında görebildiğim tek şeydi duygusuz bakışları. Anlamadığım bir anda çekildi vücudumdaki bütün acı. Yerini titremeler almıştı, "Hermione," fısıldayışı kulaklarımı zehirli bir sarmaşık misali kavramıştı. "Hermione Jean Granger."

 Sadece gözlerinde yoktu duygusuzluk, sesinde de vardı. O etrafımda dönerken kollarımı iki yana açmış bir biçimde titremeye ve ağlamaya devam ediyordum. Sağ tarafıma geldi, dikiliyordu ve 'iğrenme' bakışlarını üzerime gönderirken kolumda hissettiğim acıyla inledim. Başımı çevirdim koluma bakmak için ve gördüğüm tek şey geleceğimdeki geçmişte Bellatrix Lestrange  tarafından koluma boylu boyunca yazılmış 'Mudblood' yazısı olmuştu. 

"Bu nasıl olur?" Bakışlarımı ona çevirdim. Dikildiği yerden uzaklaştı, bir süre yürüdü. Düşünceli olduğu anlaşılıyordu. Bense onu izlerken hıçkırıklarımı yutuyordum. "Bir bulanık nasıl olur da," cümlesinin geri kalanını duyamamıştım çünkü birden bana dönmüştü ve asasını üzerime doğrultmuştu. "Konuş," dedi sakince ama sakinliğinin içindeki siniri seçebiliyordum. "Burayı nasıl buldun?" Kükremişti. 

 Sesi boş odada defalarca yankılanmış, kulağıma ulaşmıştı.

"Ben." Dudaklarımı hareket ettirdiğim zaman metalik bir tat ağzımdan içeri hafif hafif yayıldı. Dilimde hissettiğim bu tat kandan başka bir şey değildi. Bir süre o metalik tat ile baş başa kaldım fakat Tom, "Devam et!" Diye bağırdığında son verdim. "Bilmiyorum." Söyleyebileceğim herhangi bir yalan yoktu. Söyleyebileceğim hiçbir şey yoktu aslında. Sadece, 'bilmiyorum' kelimesi dökülüyordu dudaklarımın arasında. "Biliyorsun," gözleri kısıldı. "Her yerde sen varsın, olmaman gereken yerlerde seni görüyorum." Sorgulayıcı bakışlarına maruz kaldıkça geriliyordum. ''Neden?'' Soğuk tınısı yeniden dört bir yanı sardığında onun aksine zar zor duyulan sesimle "Bilmiyorum." Diye cevapladım ikinci kez. 

zamanın ötesinde // tomioneOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz