29; ''Çok Özlü İksir''

4.4K 322 144
                                    


 Planlar.

Yolunda gitmesi gereken ama yoldan çıkan planlar.

Oluşturdukça engellerle karşılaşan planlar.

''Çok özlü iksir,'' diye mırıldandım önümdeki parşömene bakarken. ''Çok özlü...'' Oturduğum sandalyede geriye yaslandım ve göz kapaklarımı kapattım. İkici sınıf hatıraları arasında bir gölge misali dolaşmaya başlamadan önce kulaklarıma bir ses düşüverdi. Kapattığım gözlerimi araladığımda ikinci bir ses duyuldu dört bir yanda. Sandalyeden kalktım, pür dikkat kesilmiştim. ''Zamanın Ötesi?'' diye seslendim tereddütlü bir halde. ''Sen misin?'' Dudaklarımı birbirine bastırdım. Salonun ortasına doğru adımlarken kalbimin hızlandığını hissettim. ''Hermione?'' Arkamdan gelen ses gerginliğimi arttırmıştı lakin döndüğümde bütün gerginliğin yerini sakinlik alıvermişti. ''Steve!'' Elimi alnıma götürdüm ve dengesizleşen nefes alışverişimi düzene sokmak için yavaş yavaş alıp vermeye başladım. ''Korkuttun!''

 Yüzündeki ifadeyi az çok görebiliyordum, o da korkmuştu. ''Bu saatte ne yapıyorsun?'' diye sorduğunda usul usul yanan şömineye döndüm. ''Uyku tutmadı,'' diye cevapladım sorusunu. ''Ah, bir problem mi var?'' Yanımda dikilmişti ve tıpkı benim gibi sönmeye yüz tutmuş ama yanmak için çabalayan şömineye bakıyordu. ''Hayır,'' omuzlarımı silktim. ''Sadece zihnim çok bulanık...'' derin bir nefes verdim. ''...zihnim karmakarışık.'' Elini omzuma yerleştirdiğinde küçük gibi görünen lakin içimdeki yıkıntılara dokunarak onları toparlamaya çalışan bir destekti bu. ''Tom Marvolo Riddle,'' diye bir tahmin yürüttü. 

''Zaman,'' dedi iç sesim. ''Olabilir,'' diye cevapladı dudaklarım 

Söylemek istediklerim ve söylediklerim.

Farklı ve yeniden farklı.

''Onunla konuş,'' dediği an kaşlarım aniden çatılmış ve ani bir hızla bakışlarımı şömineden uzaklaştırarak ona çevirmiştim. ''Ne?'' Sesim biraz fazla çıkmıştı. ''Benimle dalga mı geçiyorsun?'' Sorduğum bu anlamsız soruya hiçbir şey dememişti çünkü yüzünde ifade dalga geçmediğinin en büyük kanıtıydı. ''Pekala,'' sakin olmaya çalışarak yumruk yaptığım ellerimi serbest bıraktım yavaşça. ''Ne konuşacağım?'' Elini omzundan ayırmıştı bu sorumun ardından. ''Bilmiyorum,'' dedi birkaç adım geri atarken. ''Yardım iste, zihin karışıklığın için...'' 

Arkasını dönüp merdivenlere ilerlerken dudaklarım hafifçe aralanmıştı şaşkınlığın verdiği boşlukla. ''Lanet olsun,'' diye fısıldadım kendi kendime. ''Ben ne yapacağım?''

 ❅ ❆ ❄ ❅ ❄ ❆ ❅ ❄ ❅ ❄ ❆  

 Yalnızdım.

Harry ve Ron yoktu.

Sırrımı söyleyebileceğim, yardım isteyebileceğim biride yoktu.

Zaman yaralıydı, ona ulaşamıyordum.

Duygularım ve düşüncelerim karmakarışıktı. Yeni bir çıkmazın içinde bir oraya bir buraya savruluyordum. Rüzgara kapılmıştım, zamanın rüzgarına... 

 Başımı ağır ağır kaldırım, karşımdaki kapıya bakmaya devam ettim. İhtiyaç odasının kapısı karşımdaydı ve içeri girmek için herhangi bir cesaret tomurcuğu bulamıyordum içimde. ''Peki,'' diye fısıldadım o tomurcuğu yaratmak adına. ''Burada yapacaksın,'' boşta kalan elimle kapı tokmağına dokundum ve kapıyı açtım. Anlamsız korkularla sarılmıştı bedenim. Yalnız olduğuma emin olmak istercesine baktım etrafıma. ''Yalnızım.''

zamanın ötesinde // tomioneWhere stories live. Discover now