24; ''Düello''

4.9K 387 54
                                    

1943 yılı.

1998'den tam tamına 55 yıl önce. 

Karanlık Lord yok, Tom Marvolo Riddle vardı.

Ve değişmeyen ben. 

Hogwarts, bambaşka bir tarih yaşıyordu.

 Kollarımdaki sıkılık hafifleyene kadar, gergin bir şekilde -kitabı bırakmadan- olduğum yerde dikilmiştim. Kollarımdaki baskıyla beraber dudaklarımdaki de hafiflemişti. Alnımda hissettiğim tek şey vardı: Soğuk bir ten.

 Nefes alışverişleri normalin bir miktar üzerindeydi tıpkı benim gibi. Birbirimize yenik düşmüştük, savaş alanında beraberliği yaşıyorduk. Yaralıydık fakat pes etmemiştik çünkü ikimizde kararlıydık ve ikimizde bu savaştan galip çıkmak istiyorduk. "Kalmalı," diye fısıldadı tekrar. "Kalmalı."

Geri çekildiğinde dudaklarım hafif aralıktı ve gözlerim karanlıkla baş başaydı. Sıkıca kapalı değildi lakin kapatmıştım işte. Gidişini yanımdan geçmesiyle anlamış ve karanlığımı aydınlığa çevirmek için araladım göz kapaklarımı. Karşımdaki deniz kızı desenli pencereye baktım uzun uzun. Sakinleşiyor, nefes alışverişlerim düzene giriyordu baktıkça. "Bir bulanığa yenik düşmek," alaycı ses tonu kulaklarıma dolduğunda Rosier'ın geldiğini anlamıştım. Arkamı döndüğümde omzunu duvara yaslamış, küçük düşürücü bakışlarıyla bedenimi baştan aşağı süzüyordu. "Tom Riddle için ağır olmalı." Gözleri gözlerimi buldu. "Çünkü sonunuz ölüm olacak," omzunu duvardan ayırdı ve geriye doğru alaylı bir gülümseme eşliğinde adım attı. "Ve Tom seni kendi elleriyle öldürecek; acımadan, duygusuzca."  Sustum, konuşmak istemedim. Yalnızca yürüdüm ona doğru. Duruşumdan ödün vermeden, dimdik bir halde. Karşısına geçtiğimde alaycı bakışlarına karşılık nefret dolu bakışlarım bulunuyordu. "Bu kadar emin olma," diye fısıldadım. "Bakarsın Tom seni öldürür?" Gülümseye çalışarak ondan uzaklaştığımda yüzünün ciddileştiğini son anda fark etmiştim fakat iş işten geçmişti. Kendimi elimdeki kitapla beraber Hogwarts koridorlarına attım ve kuleye doğru ilerledim. 

↬ . ↬ . ↬ . ↬ . ↬ . ↬ . ↬ . ↬ . ↬ . ↬ . ↬ . ↬ . ↬

 Gryffindor ve Slytherin arasındaki maça kalmak yerine kendimi kütüphaneye atmaya karar vermiştim. Öğrencilerin büyük bir çoğunluğu Quidditch sahasında tezahüratlarını sergilemeye, takımlarını desteklemeye gitmişti. Benimde orada olmam gerekiyordu fakat merak etmiyordum. Omuzlarımı silkip düşüncelerimden sıyrıldığım vakit kütüphanenin devasa kapısından içeri adım attım ve dış dünya ile bağlantımı kopartmak üzere rafların arasına ilerledim. Parmak uçlarım kitap ciltleriyle bütünleşirken yüzümde anlamsız bir gülümseme beliriverdi.

 Mutluydum.

Göz kapaklarımı kapatarak bir süre daha dolaştırdım parmak uçlarımı ve durdum. Gözlerimi açtığımda ise seçtiğim kitabı rafın arasından dikkatlice çıkarttım."Karanlık Güçler," yazıyordu kitabın üzerinde. Kaşlarım istemsizce çatıldı ve bütün mutluluğum birkaç saniyeliğine silindi. Kitabı yerine koyacakken son anda durdum ve kitaba yeniden göz attım. "Madem sen geldin," diye mırıldandım. "Okumalıyım."

 Kitapla beraber masaya oturduğum andan itibaren içimi garip hisler kapladı. "Neden sen?"Diye sordum kitaba ama cevap alamayacağımı biliyordum. İç çekerek kitabın kapağını kaldırdım ve sayfaların boş olduğunu gördüm. Kaşlarım iyice çatıldı bu durum karşısında çünkü hiçbir yazı ya da mürekkep izi dahi yoktu. Sayfaları özenle teker teker karıştırdım ama sonuç değişmemişti. Kapağı kapattım, ellerini alnıma dayadıktan sonra gözlerimi sıkıca kapattım ve birkaç dakika öyle bekledim. Birkaç dakikanın ardından gözlerimi açtım ve ellerimi alnımdan ayırdıktan sonra kitap kapağını tekrar kaldırdım, sayfalarda yeniden dolaştım: Boştu.

zamanın ötesinde // tomioneWhere stories live. Discover now