32; ''Doğum Günü''

Start from the beginning
                                    

 Omuzlarımı silkip saklandığım yerden çıkarak midemin sesini dinledim. Kahvaltı yapmak için fazla aceleci davranıyordu. Salona girdiğimde her zamanki kalabalığı görmek, gürültüyü duymak yerine kimsesiz ve sessiz masaları görüyordum. Gitmeyen öğrenciler karışık bir halde toplanmışlardı bir masaya. Onlara doğru ilerlerken içimi tekrardan bir heyecan sardı. Masaya oturmadan önce sabahtan beri dillerden düşmeyen o cümleyi kurdum, "Mutlu Noeller!"

❆❅❄❆❅❄❆❅❄ 

Kahvaltının ardından kuleme gitmek üzere salondan ayrıldım ve yürümeye başladım yavaş yavaş. Geçirdiğim son iki ya da üç ayımı düşünüyordum bir yandan. "Zaman bu kadar hızlı mı?" Diye sormadan edememiştim ve cevapta verememiştim. Son birkaç ay kalmıştı geçidin yeniden açılmasına. Son birkaç ay 1944 yılında hapis olacaktım Tom Riddle ve diğerleri ile beraber. Omuzlarımı silkip kurtuldum düşüncelerden. Geçirdiğim iyi kötü günleri de savurdum zihnimin bir köşesine ve durdum öylece. Antonin Dolohov'un bakışlarına maruz kalmak durdurmuştu beni. Yüzündeki öfke, korku çanlarını çalmaya yetmişti. İfadesinden anlamıştım kitabı bulamadığını ve elbetteki şüphe duyacağı tek cadı bendim. "Bunun hesabını soracağım," dercesine bir bakış atmıştı ve devam etmişti yürümeye. Bense rahat bir nefes vermiştim konuşmadığımız için çünkü henüz hazırlıklı değildim.

 Yüz yüze gelmeye ve onu yerin yedi kat dibine batırmaya.

Onun hakkında düşünmeye devam ettim. Söyleyeceklerimi planlarken bunların hiçbirini söyleyemeyeceğimi de çok iyi biliyordum. Her şey planladığın gibi gitmezdi, özellikle konuşmayı ve ya da söyleyeceklerini planladığın şeyler. Dışarı çıkmaya karar verdim üzerimdekilerle beraber. Dışarı çıkmak ve gölün orada nefes almak son güne doğru. 

 İlk geldiğimde kendimi gölün orada elimde bir parşömenle bulmuştum. Olanları sindirmeye çalışıyordum, anlamaya ve çözmeye çalışıyordum. Burada Tom Riddle'ın gerçekliği ile karşı karşıya kalmıştım. Beni bırakıp gidişini mesela.

 Yardım etmeyişini anımsıyordum.

"Yardım etmeyişim," Gözlerimi kapattım ve içimden olduğuna emin olarak küfürler yağdırmaya başlamıştım içimden. Yanımda dikiliyordu, her zaman olduğu gibi. Omuzları dikti, siyah bukleleri alnına düşüyordu teker teker. "1943 yılı bitiyor," diye mırıldandım gergince. "Evet," dediğinde burukça gülümsedim ve uzun uzun göle baktık bir süre. "Mutlu Noeller," dedim birden bire. Bana bakmıştı, ona bakmıştım.

 Gözlerinin içinde bir kere daha kaybolmuştum.

"Hıh," Diye bir ses yükseldi dudaklarından. Küçümsediği aşikardı ya da inanmayışı. Basit bir hayatı olmamıştı, o bizler gibi değildi. O hiç kimseye benzemiyordu; yaşadıklarıyla, yaşattıklarıyla bambaşkaydı. "Neden gitmedin?" Diye sorduğunda bilmediğim hayatıma kısa bir göz gezdirdim. ''Ailem,'' Yalan söylemek konusunda ustalaşmıştım. "Ailem tatile çıktı ve onlarla gitmek istemedim." Başını anlarcasına salladığında arkamda birleştirdiğim parmaklarımı çapraz tutuyordum. "Peki sen?" Sorduğum sorunun cevabını biliyordum. Yetimhaneden nefret ediyordu; çocuklardan, çalışanlardan. "Ben zaten evimdeyim," Dedi. "Hogwarts benim evim."

Haklıydı ve bu haklılığı karşısında sadece susmakla yetinmiştim. "Biliyor musun?" Yeniden ona baktım. "Sana yaptıklarım için bazen piş..."Sözlerini tamamlayamamıştı çünkü bir gürültü kopmuştu ağaçların arkasından. İkimizde aynı anda arkaya döndük ve gürültünün nereden geldiğini çözmek istercesine önce oraya sonra birbirimize baktık. "Sanırım gitsek iyi olur," Dedi kolumu kavrarken ama onun aksine gitmek gibi bir niyetim yoktu. "Baksak iyi olur," Dedim nispet yaparcasına ama o bedenimi sürüklemekle meşguldü. "Başımıza bela almayalım," Onu durdurmaya çalıştığım sırada bana döndü ve ona çarpmak zorunda kaldım. Kaldığım bu zorunluluk yüzünden nefesini yüzümün her karesinde hissediyordum. "Gidiyoruz," Kızgınlıkla söylendi. "Hemen!"

zamanın ötesinde // tomioneWhere stories live. Discover now