*27*

6.5K 275 75
                                    

İçimdeki büyük özlem ve heyecanla mesaja cevap vereceğim sırada Baran tekrar mesaj atmıştı.

"Seni aşağıda bekliyorum."

Şaşkınlıkla mesajı okurken ne ara ayaklanıp pencereye gittiğimi anlayamadım. Perdeyi araladığımda dikkatimi ilk olarak karanlıkta bile parlayan kehribar saçlar çekti. Onun beni fark etmesine fırsat vermeden derin bir iç çekiş ile geri çekildim. Beni allak bullak ediyordu. Ona olan sevgim o kadar büyüktü ki şimdiye kadar yaptığı her şeyi bir şekilde sineye çekmiştim ama artık içimde bir şeylerin kırıldığını görüyordum. Bir şeyler kırılıyordu, siliniyordu. Bunları farketmekse beni mahvediyordu. Onu seviyordum. Onu, beni paramparça edip bana sarılmak istediğinde o kırıkların onu incitmesinden korkacak kadar çok seviyordum. Fakat artık anlıyordum ki bazen sevgi yetmiyordu. Ben yorulmuştum.

Komodinin üstüne Arda'ya yazdığım notu bırakıp yarın giyeceğim kıyafetleri çantama atarak yavaş adımlarla evden çıktım. Asansörden inene kadar beynimi kemiren düşünceler peşimi bırakmamıştı. Sonra onu gördüm. Beni boğan tüm sorular birer birer yok oldu ve yalnızca Baran kaldı.
Ayakkabısının ucuyla yerdeki küçük taşlarla oynuyordu. Beni fark edince yüzünde sıcak bir ifade belirdi ve beni kollarının arasına çekti. Yüzümü boynuna saklarken onu ne kadar özlediğimi bir kez daha anladım. Bu kadardı işte. Tüm kasveti dağıtmak bu kadar basitti.
Gözlerimi kapatıp güzel kokusunu içime çekerken saçlarımı okşamaya başladı. Bu iyi hissettiriyordu. Baran'ın şefkatli elleri benim için söylediği onlarca güzel sözden çok daha özeldi. Sanki ben ölmeyi bekleyen bir hastaydım da onun şefkati ben ölünceye kadar başımda bekleyen refakatçiydi. İçimde öyle garip bir duyguyla savaşıyordum ki bu bende ağlama isteği uyandırıyordu. Sanki ben ölecektim de gözlerimi kapatan eller Baran'ın elleri olacaktı. Buna itiraz etmezdim...

Baran, bu büyülü anı bozarak geri çekildiğinde istemeyerek de olsa bir iki adım geriledim.
Sakin bir sesle "Gidelim." dedi. Durağa kadar ikimiz de bir şey söylemedik. Boş bir taksiye binip Okyanus sokağın adresini verdikten sonra başını omzuma yasladı. Boşta duran elini sımsıkı tutup saçlarına minik bir öpücük kondurdum. Şimdi bir erkek arkadaştan çok, küçük bir çocuğa benziyordu. Bu haline istemsizce güldüm. Yol boyunca hiç ayrılmayacakmış gibi kenetlenmiş ellerimizi izledim.

Taksi Baran'ın evinin önünde durduğunda ondan önce indim. Çok geçmeden yanıma geldi ve sağ elimi kavrayarak eve doğru yürümeye başladı. Evin pencerelerinin önünde küçük saksılar vardı. Baran'ın bu bitkilerle ilgilendiğini hayal edemedim. Gülümseyerek ona baktığımda aynı şekilde karşılık verip cebinden bir anahtar çıkardı. Kapıyı açıp geçmem için kenara çekildiğinde sessizce yutkunarak içeri girdim. Beni karşılayan dar bir koridor ve karşılıklı dört kapı oldu. Ayakkabılarımı çıkarıp dış kapının arkasındaki dolaba koydum. Baran omuzlarımdan tutup beni bir odaya yönlendirdi.

"Burayı oturma odası olarak kullanıyorum." dedikten sonra işaret parmağıyla arkamızdaki odalardan birini gösterip "Burası da benim odam." diye tamamladı. Oturma odası Baran'dan beklenmeyecek kadar yumuşak renklerdeydi. Hatta kanepelerin üstünde renkli yastıklar vardı.

"Bu odayı kim düzenledi? Pek senlik değil." dedim kaşlarımı kaldırarak.

"Bir arkadaşım." dedi ve konuyu değiştirmek istiyormuş gibi hızlı bir şekilde "İçecek bir şeyler ister misin?" diye sordu.
Bu hali gözümden kaçmamıştı ama üstelemedim. Kafamı olumsuz anlamda sallayarak "Odanı görebilir miyim?" diye sordum.
"Elbette." diyerek kenara çekildiğinde oturma odasının çaprazındaki kapıyı açtım. İlk olarak Baran'ın kokusu burnuma dolduğunda dudaklarımı birbirine bastırıp içeriye doğru bir iki adım attım. Sanki zaman makinesiyle yetmişli yıllara gitmiş gibi hissettim. Odada nostalji havası hakimdi.

SİYAHIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin