*21*

25.5K 1K 134
                                    

Otele vardığımız sırada Baran koşmayı kesti. Ellerimiz birbirine kenetli olduğu için ben de durmak zorunda kaldım. Nefesimi tekrar düzene sokmaya çalışırken bir çift bal ırmağının bakışlarını üzerimde hissediyordum. Biz koşarken yağmur daha da şiddetli bir hal almıştı. Bu yüzden kıyafetleriniz üstümüze yapışmıştı. Baran'ın sırılsıklam görüntüsü herkesi ağlatacak derecede tehlikeliydi. Zülüflerinden damlayan su tanecikleri alnına düşüyor, oradan da uzun kirpikleriyle buluşuyordu. Onun teninde gezen yağmuru bile kıskanıyordum. Bir adam yağmurda bu kadar büyüleyici görünmemeliydi.
"Yağmur dindiğinde sana buraları gezdireceğim." dedi kısık bir sesle. Kafamı sallamakla yetindim. Otele girip lobiden, odaya atıştırmalık bir şeyler istedikten sonra Baran'la birkaç gün birlikte kalacağımız odaya çıktık. Otel dışarıdan fazla ihtişamlı görünse de odalarda dağ evi havası hakimdi. Sıcak tonların ağır bastığı duvarlar ve bej rengi yatak örtüsü insanın içini ısıtacak cinsten bir şirinliğe sahipti. Odayı incelemeye devam ederken ilkel bir merak duygusuyla dakikalardır sesi çıkmayan kehribar saçlıma bakmak için arkamı döndüm. Karşı karşıya kaldığım görüntü yüzünden dudaklarım aralandığında yutkunarak "Ben, özür dilerim." diye mırıldandım. Baran, buz mavisi gömleğinin son düğmesini açmıştı ve ıslak gömleğinin omuzlarından düşmesine izin vermişti. Yarı çıplak bir vaziyette bana çarpık bir gülümseme yolladığında kalbimin teklediğini hissettim. Bu kadarı akla zarardı.
Hala onu süzdüğümü fark edince kendime kızarak bakışlarımı pencereye yönelttim. Baran'ı göz ucuyla süzmeye başlayacaktım ki gözlerini kırpmadan bana baktığını gördüm. Ondan etkilenmediğini kanıtlamak için gözlerimi ona diktim. Aramızdaki kısa savaşı kesmeden yatağın üstündeki siyah kazağı giydi. Saçları iyice birbirine karışırken bu tabloya daha ne kadar dayanabileceğimi düşündüm.
"Saçlarımızı kurutalım. Sen üstünü değiştirmeyecek misin?" diye sordu davetkar bir sesle. Sesindeki tını afallamama sebep oldu. Onu daha önce böyle görmediğime emindim. Kirpiklerinin altından beni tepeden tırnağa süzdüğünde daha fazla direnemedim ve ona doğru atıldım. Sanki bunu bekliyormuşçasına beni istekle karşıladı. Ellerimi asi saç tutamlarının arasında gezdirdiğimde dudakları dudaklarımın üstüne kapandı. Bir elikazağımın içinde çıplak belimi okşarken diğer eli ensemi sıkıca kavradı. Mümkünmüş gibi beni biraz daha kendine çektiğinde mantığa dayalı hiçbir şey düşünemedim. Kelebeğim hararetle kanatlarını yüzüne doğru çırpıyordu. Hissettiğim tüm duygular bir alev topuna dönmüş ve damarlarımdaki kana bulaşmıştı. Yakıcı hisler bedenimin dört bir yanına dağıldı.
Dakikalar sonra nefessiz kaldığımı hissederek geri çekildiğimde belimdeki elini kazağın altından çıkararak enseme yerleştirdi. İki eli de utançla kızarmış ensemde kenetlendiğinde ben de ellerimi destek almak için onun boynuna yerleştirdim. Dudaklarımdan firar eden nefesler onun soluğuyla dans ederken alnını alnıma dayadı.
"Seni sevdiğimi biliyorsun." diye fısıldadı.
"Seni sevdiğimi biliyorsun." diye tekrarladım. 'Seni seviyorum' kalıbından daha inandırıcı geliyordu bu üç kelime. Bir şeylere inandırma çabası yoktu bu kelimelerde. Sadece gerçeklik yatıyordu üçünün de altında.
Düşüncelerimi bölen kapının arkasından gelen ses oldu. Sanırım Baran'ın lobiden istediği yemekler gelmişti. Derin bir nefes alarak kenara çekildim. Baran, şakağıma tüy hafifliğinde bir öpücük bırakıp kapıya doğru ilerledi. Yaklaşık bir kaç dakika sonra üstünde özel soslu makarnalar olan masa ve boynundan aşağı sarkan fotoğraf makinesi ile geri döndü. Kaşlarımı kaldırıp fotoğraf makinesine bakarken masayı yatakla pencerenin arasına sürükledi. Kaliteli yatak örtüsüne oturduktan sonra yan tarafına eliyle iki kez vurup "Gel." dedi. Yanına oturduğumda hala boynuna bakıyordum.
"Bakma öyle, makarnanı ye."
Masaya doğru uzanıp çatallardan birini elime tutuşturduktan sonra kendi çatalını makarna tabağına daldırdı.
"O boynundakini nereden buldun?" diye sordum merakla.
"Kat görevlisinden almasını istedim."
"Ne yapacaksın onunla?" diye sorduğumda bana gözlerini kısarak baktı.
"Bilmem, Asya. Tost yaparım belki. Çünkü bu tost makinesi."
Alay dolu cümlesi kendimi aptal gibi hissetmeme sebep olurken ellerimle saçlarını dağıttım ve "Komik adam seni." diye hayıflandım.

SİYAHIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin