*30*

273 11 10
                                    

Çok tanıdık bir uçurumun kenarında duruyordum. Gözümün önünü göremeyeceğim kadar şiddetli bir yağmur yağıyordu ve tüm bedenim bu yağmurdan nasibini almış gibiydi. Kendimi sanki üçüncü bir göz gibi uçurumun dibinde, bir adım daha atsam düşecek halde görüyor ve hiçbir şekilde müdahale edemiyordum. Burada ne arıyordum? Nasıl gelmiştim? Neden kendimi ruhum ve bedenim birbirinden ayrılmış gibi uzaktan izliyordum? Bedenimin belli belirsiz hareketlendiğini fark ettim. "Dur, düşeceğiz!" diye bağırdım. Ama kendimi duyuyor gibi değildim. Tüm gücümü kullanarak yeniden bağırdım.
"Düşmek istemiyorum. Hareket etme!"
Kendime, sesimi duyuramıyordum. Ağlayacak gibi hissettim. Bir rüyanın içinde miydim? Eğer rüyadaysam nasıl uyanacaktım? Gözlerimi sımsıkı kapattım.
"Uyan." dedim.
"Uyan, Asya."
Gözlerimi korkuyla açtım. Uçurumun kenarında duruyordum. Bu kez üçüncü bir göz değildim. Uzaktan izlemiyordum. Titrek bir nefes alıp geriye doğru dikkatli ve yavaş bir adım attım.

"Ben, Mahur." Duyduğum sesle birlikte korkarak arkamı döndüm. Daha önce hiç görmediğim gökyüzü kadar mavi tül elbisesi ve upuzun sarı saçlarıyla adeta bir ölü kadar cansız ve renksiz suretiyle bana bakan bir kadınla göz göze geldim. Bakışları kalbimi elleri arasına alıp sıkabilecek gücü varmış gibi ürperticiydi. İçimden geriye doğru bir adım atmak geldi ama bu uçuruma yaklaşmak demekti.
"Sizi tanıyor muyum?" diye sordum ama sesim ona ulaşmış mıydı emin değildim.

"Ben, Mahur.
Uzun zaman önce bir kaza sonucu her şeyi unuttum. Her şeyi değil aslında ama hatırladıklarım da çok yaramıyor yaşamaya. Benim içimde toz bulutuna dönüşenlerse hayatın içinden. Mesela hiç yaşamamışım gibi silindi sokaklarda özgürce dans edebilmek. Bir çiçek yetiştirdiğim günleri hatırlamıyorum. Sadece kendi mutluluğum için cesurca aldığım kararları da bulamadım kafamda. Bisiklet sürdüğümü, dolu dolu güldüğümü, sabahın ışığıyla plansız bir seyahate çıktığımı, iyi gelmediği için bıraktığım tüm çaba harcadıklarımı, başarısızlıklarımla da başarılarım kadar gurur duyduğumu, beslediğim kediler yüzünden geç kaldığım randevularımı, bir masa etrafına topladığım dostlarımla geçirdiğim keyifli anları ve kendimi her koşulda affedip sevebilmeyi. Tüm bunlar bir kaza ile uçtu gitti aklımdan. İnsan nasıl geçmişin en dibindeki tüm hatalarını dün gibi hatırlayıp yaşamanın kelimenin tam anlamıyla yaşamak olduğunu unutabilirdi ki? Başıma gelen en büyük felaket olsa gerekti. Peki neden hatırladıklarım arasında mutsuzluklarım parıl parıl parlarken yüzümü güldüren tüm güzellikler bir anda hayalete döndüler?
Yoksa... Yoksa hiç yaşamadım mı onları?"
Kendi kendine konuşur gibi bir hali vardı ve sanki kendine soruyormuş gibiydi bu soruyu.
"Bu kaza, yaşama telaşı mıydı? Yaşıyorum sanarken tüm renklerime gri bulaştırdığım şey hayat değil de koca bir enkaz mıydı? İçimin odalarına sakladığım doya doya yaşamak eylemi unuttum sandıklarım mı?
Ah hayat, ah ben, neden her yeni gün doğdu diye sevinmek varken dün bitti diye ağladın? Ah ben, dans etmek bu kadar güzelken neden geçtiğin sokaklarda kaldırımları saydın? Ah ben, neden mutluluğun için değil başkaları için yaşadın? Üzüldüğünde dostlarına sarılmak varken neden herkesten uzaklaştın? Yaşamak istediklerine çok geç kaldığın için şimdi bir zamanlar yaşadığına inanmak istiyorsun değil mi? Ama bir çiçek yetiştirseydin tüm renklerine şahit olabilirdi senin. Oysa yalnızca buz gibi gri duvarlar anlatıyor şu bir avuç ömrünü. Hataların ve yanlışların... Unutman gerekenleri hatırlayıp hayatın kendisini kaçırışın... Bırak hepsini, iyileşmenin ve iyi olmanın inancını büyüt bir çiçek gibi, filizlendir ve umutla harmanla. Yemyeşil bir orman olur için, masmavi bir özgürlük. Ah ben, canım ben... Sen büyütmeye değer tek çiçeksin. Ah ben, mahur ben, sen bu enkazı adına yakışır bir şarkıya çevirirsin. Durma, dans et. Dans et. Dans et."
Kendi etrafında dönerek dans etmeye başladığında benim varlığımı çoktan unutmuşa benziyordu. Sözleri ruhumda bir yere çok güçlü bir ışık tutmuştu. Ne zaman hayat beni düşürse, uzak tuttum kendimi herkesten ve her şeyden. Yalnız mücadele etmek daha onurlu hissettirmişti daima. Ama her seferinde bu yalnızlık ömrümü sinsice kemiriyordu, beni öldürmek için pusuda bekliyordu. Bu yalnızlık benim eserimdi ve bir gün kendi katilim olacaktım.
Bu gerçek yüzüme fırtınada yönünü kaybetmiş bir yağmur bulutu gibi çarparken yutkunamadım. Yalnıztan ölmek istemiyordum. Düştüğümde beni kaldıracak, bana sarılacak birine ihtiyacım vardı. Baran Andaç'a ihtiyacım vardı. Benden çok uzakta olan ve belki de beni bir daha asla hayatına almak istemeyecek adamın kalbinde yerim olduğunu bilmeye ihtiyacım vardı.

"Uyan, Asya. Mahur'a benzemeyecek senin sonun. Uyan."

Gözlerimi açmaya çalışırken göz kapaklarım vücuduma ağır geliyordu sanki. Titrek bir nefes iki dudağımın arasından hızla firar ettiğinde nerede olduğumu idrak etmeye çalıştım.
Odamdaydım. Yatağımda yatıyordum ve odayı aydınlatan tek şey pencereden içeri süzülen sokak lambasının ışığıydı.
Sağ elimi yerinden çıkacak gibi atan kalbimin üstüne koydum. Parmak uçlarım buz gibiydi ve elim tenime değdiğinde iç ürpertici soğukla biraz daha kendime geldiğimi hissettim. Saç diplerimden ayaklarıma kadar ter içerisinde kalmıştım. Kirpiklerim bile ıslanmıştı ve gözlerimi yakmıştı.
Mahur... Rüyamdaki kadının sözleri ve renklerden ve yaşamın tüm gizinden arınmış suratı... Belki de bu rüyayı, aylardır içinde yaşadığım bambaşka bir rüyadan uyanmam için görmüştüm. Bir an için seçtiğim yolun yanlış olduğunu hissettim. Baran'la kalsaydım nasıl bir hayatım olurdu? Mutlu olur muyduk? Hala birbirimize bakarken kalbimiz yaprak gibi titriyor olur muydu? Birbirimizin sığınağı olmaya devam eder miydik? Hayatın her darbesiyle yine de el ele savaşır mıydık?
Baran'ın güzel yüzü gözlerimin önünde belirdiğinde gözyaşlarımı tutamadım. Onu özlüyordum. Onu sevmek sanki bu hayatta mecbur olduğum bir şeydi ve yapmak zorundaymış gibi hissediyordum. Baran Andaç'ı seviyordum. Baran Andaç'ı sevmediğim bir olasılık olduğunu bile sanmıyordum. O benim en güzel mecburiyetimdi.
"Baran, her şeye karşı dans eder miyiz birlikte?"
Kelimelerim yalnızca karanlık duvarlara çarpıp bana geri dönerken kararımı vermiş gibi hissettim. Tüm bu enkazı bize yakışır bir şarkıya çevirip Baran'ı sonsuz dansıma davet edecektim.
"Benim güzel Siyahım, sadece birlikte maviyiz biz. Ayrı ayrı iki griden ibaretiz."

Tekrar çarptı cümleler suratıma. Ama eğer aşk gerçekten varsa, elbet tüm siyahları çevirirdi gökyüzüne. Eğer aşk gerçekten varsa, Baran'la yeniden buluşabilirdik uçurumun kıyısında.

Herkese yeniden merhaba. Yavaş yavaş sona yaklaşırken umarım hala bu hikayeyi okuyan varsa yorumlarda düşüncelerini belirtir. Yakın zamanda sizi çok bekletmeden yeni bölümü yükleyeceğim çünkü hayatımda beni meşgul eden çoğu şey sonlandı. 2021 yılında kafamda Baran ve Asya dışında bir sürü karakter canlandı ve ben onlara karşı gelemeyip yepyeni bir dünya kurdum. Adı Dokuzuncu Mayıs. Profilimde bu yeni dünyayı ve hikayeyi bulabilirsiniz. Desteklerinizi bekliyorum. 🦋🩵

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 11, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SİYAHIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin