*12*

34.5K 1.6K 107
                                    

Huzursuz geçen bir gecenin ardından uykusuz gözlerimle güneş ışığının Baran'ın yüzüne vurmasını izledim. Rahatsız bir şekilde yerinde kıpırdandı. Saatlerdir hareket etmeden durduğum koltuktan kalktım. Baran gözlerini açtığında karşımdaki görüntü yutkunmama sebep oldu. Saçları dağınık, gözleri uykulu bakıyordu.
"Günaydın." dedim sert bir ses tonuyla. Kaşlarını kaldırıp en masum haliyle "Günaydın." dedi. O, bu tatlı ifadesiyle bana bakarken daha ne kadar bu rolde kalabilirdim, emin olamıyordum.
Yattığı koltuğun önünde diz çöküp "Yarana bakayım." dedim. Ses çıkarmayınca da cesaretlenerek elimi çıplak gövdesindeki beze götürdüm. Rahatsız edici bakışlarına aldırmamaya çalışarak bezi kaldırdım. Kanama durmuştu ama kesik olduğu gibi gözlerimin önüne seriliyordu. Kafamı iki yana sallayıp banyoya yöneldim. İlk yardım çantasından steril gazlı bezi alarak tekrar odaya döndüm. Pansumanı yaparken aklımı kurcalayan o sorunun bu yaralanma ile bir alakası olduğunu hissettim. Gece boyunca bir çok neden bulmuş, sonunda hepsini elemiştim. Baran iyileşene kadar tüm sorularımı göz ardı edebilirdim. 

"Teşekkür ederim." dediğinde bedenim kaskatı kesildi. Alışık değildim. Baran'ın bana teşekkür etmesi benim için büyük bir şeydi. Bir şey demeden örtüyü üstüne tekrar örttüm. Aklımı kurcalayan sorular vardı ve cevaplarını almadan zırhımı indirmeyecektim. Hiç beklemediğim bir anda "Sen iyi bir kızsın." dedi. Ah, Baran Andaç yaralanınca çok farklı biri oluyormuşsun. Dudaklarımı birbirine bastırıp tekli koltuğa oturdum.

"Karşımdakinin gördüğü kadarım." Onu okulda gördüğüm ilk gün Edebiyat dersinde söylediklerini hatırladım. O zaman sadece çirkinliğimi yüzüme vurduğu için üzülmüştüm. Şimdi ise beni çirkin bulduğu için. O bir şey demeyince "Kahvaltı hazırlayayım." dedim. Neden bu kadar çaresiz hissediyordum? Sanki bir şeyler ellerimden kayıp gidiyordu. İçimde bir şeye veda ediyordum. Hastalıklı his ruhumun her zerresine bulaşmıştı. Neyi uğurluyordum kalbimden? Kahretsin, neden ağlamak istiyordum? 

Ne ara geldiğimi bilmediğim mutfağa bilinçsizce bir bakış attım. Derin derin nefesler aldım. Dolaptan kahvaltılıkları çıkarıp tezgaha bıraktım. Hala poşette olan salata ve domatesi bir kaba koyup musluğun altında yıkadım. En üst çekmeceden bir bıçağı alıp domatesi küçük boyutlarda doğramaya çalıştım. Mutfak işlerini severdim. Küçükken babamla her Pazar sabahı kahvaltı hazırlardık. Bir keresinde çok sevdiğim vişne reçelini dolaptan almak isterken yanlışlıkla yere düşürmüşüm ve tüm reçel yere yayılmış. Babam gülerek yanımda diz çökmüş. Kızmasını bekliyormuşum ama "Hiç kalp kırma sen, hep reçel kavanozu kır." demiş bana. Aslında beş yaşıma kadar olan hiçbir anımı hatırlamıyorum. Bu beni boşlukta hissettiriyordu. Beş yılım kayıptı. Reçel anısı da babamın bana anlattığı bir şeydi. 

Aklımdaki düşünceler hiç olmayacak yerlere ulaşırken elimde koca tepsiyle mutfaktan çıktım. Baran koltukta oturuyordu. "Ne yapıyorsun? Yaran tekrar kanayacak!" diye telaşla söylendim. Elimdeki tepsiyi odanın ortasındaki masaya bırakacakken içinde reçel olan küçük cam kavanoz ahşap zemine düşüp parçalara ayrıldı. Korkarak yerimde sıçradım. Elim kendiliğinden kuş gibi atan kalbime giderken gözlerimi kehribar saçlıma çevirdim. Bana değil, yere yayılan reçele bakıyordu ve yüzünde hüzünlü bir tebessüm vardı. Dizlerimin üstüne çöküp "Hemen temizliyorum. Uyu sen." diye mırıldandım. Cam kırıklarını avucumda toplarken "Eski bir tanıdığımın söyledikleri geldi aklıma." dedi. Bana bir şey söylemesini beklemediğimden şaşırdım. Ben ses çıkarmayınca devam etti. 

"Küçükken, o eski tanıdıkla her Pazar kahvaltı hazırlardık. Dolaptan vişne reçelini alacakken yere düşürmüştüm. Gülerek yanıma gelmişti. "Hiç kalp kırma sen, hep reçel kavanozu kır." demişti. Ne garip değil mi? Oysa ben hep kalp kırıyorum." 

SİYAHIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin