*19*

30K 1.3K 114
                                    

Baran hiç olmadığı kadar çaresiz bir bakış eşliğinde "Bunu benden isteme."dedi. Sesi yalvarır gibi çıkıyordu. Gözlerinde küçük bir çocuğun hüznü vardı ve bana bakmaya devam ederse dayanamayıp ona koşacaktım. Ancak bunun ne bana ne de ona bir faydası olacağını sanmıyordum. Ben kül olurken onun aşkı alevlenmişti. Birbirimize yetişemezken nasıl bir olacaktık?
Belki de tüm bahaneleri bir kenara bırakmalıydım. Onu kendimden uzaklaştırmamın sebebi deli gibi korkan kalbimdi. Eğer beni sevdiğini kabullenirsem ondan aala kopamazdım. Küçük bir ayrılık bile kalbimi alabora ederdi.
"Baran yapma. Daha zor bir hale getirme."
"Asya," dedi bana doğru bir adım atarak. "Yapma... Daha zor bir hale getirme. Birbirimize geç kalmayalım."
Kafamı iki yana salladım.
"Git Baran. Son kez söylüyorum, git."

Ellerini o çok sevdiğim kehribar saçlarından geçirdikten sonra sesini yükselterek "Yapamam!" dedi.
Baran Andaç'ın rüzgarı ruhumun aralık kapısından içeri eserken üşüdüğümü hissettim. Karanlık bir gökyüzüydü kendi tabiriyle. Gün geçtikçe kendine neden böyle dediğini daha iyi anlıyordum. O sadece yağmur olamazdı, sadece rüzgar olamazdı, tek başına güneş olamazdı, bulut olamazdı. Gülümsediğinde güneşliydi, sinirliyken rüzgarlıydı, üzgünken yağmurluydu, düşünceleri arasında boğulduğunda bulutluydu. O karanlık bir gökyüzüydü ve ben göğe bakmaktan korkuyordum.
"Yapabilirsin! Hep yaptın. Şimdi ne değişti?" diye sordum bağırarak.
"Çünkü ben sana çok aşığım!"
Yürek bir kuş olup uçar mıydı hiç? Evet, uçardı. Az önce kehribar saçlı bir adamın sözleri yüzünden kanatlanmıştı yüreğim. Yan yana gelen beş kelime okuduğum tüm şiirlerden daha mest ediciydi. Hayalini kurduğum şeyleri başkasının yaşamasına alışmışken hayalini kurmaya cesaret edemediğim şey gerçek olmuştu. Şimdi küçük bir çocuğun durmak bilmeden koştuktan sonra nefessiz kaldığı gibi nefessiz kalmıştım. Aynı kalp atışları, aynı heyecan, aynı heves... Sanırım o çocuktan farkım yoktu.
Dilim lâl olmuştu, kelimeler dudaklarımdan kayıp Baran'a ulaşmıyordu. Söyleyecek bir şeyler aradım ama ne ruhumda ne aklımda tek bir söz bulamadım. Bir süre sonra zor olsa da iki kelimeyi yan yana getirebildim.
"Lütfen git." Bunu beklemediği belliydi. Dudakları şaşkınlıkla aralanırken ikimiz de sessizliğimizi koruduk. Bugün yaşadıklarım çok fazlaydı ve neye nasıl tepki vermem bilmiyordum. Yanlış bir şey söylemiştim belki. Hatta yarın sabah uyandığımda pişman bile olabilirdim. Ama aklım yerinde değildi. Her şey zihnimin bana oynadığı bir oyun gibiydi. Sesimi duyuramayacağım gökyüzü bana aşıktı. Benim tatlı Siyahım, sen bana ne yapıyorsun?
Baran yenilgiyi kabullenmişcesine derin bir nefes aldı. Yorgun gözlerini suratıma sabitleyip "Saat geç oldu. En azından evine bırakmama izin ver." dedi. İşte ben böyle güzel bir adama aşıktım. Defalarca gitmesini söylememe rağmen beni düşünüyordu. Bir gün o güzel kalbinin krallığına beni de alacağını tahmin edemezdim. Lakin almıştı; hem krallığına hem de sarayına. Acı verici olmasının yanı sıra mutlu ediciydi. Bir tarafım rengarek balonlara ve pamuk şekerlere sahip, bayramlık elbisesiyle sokaklarda koşturup duran kız çocukları gibiydi. Ne zamana kadar saklayacaktım o kızı, meçhuldü.
Kehribar saçlıma bir şey demeden mutfağın yanındaki odaya girdim. Montumu giydikten sonra odanın köşesinde duran siyah sırt çantamı aldım. Normal çantalardan hoşlanmadığım için kısa bir süredir sırt çantası kullanıyordum.
Odadan çıktığımda Baran'ın kafede olmadığını gördüm. Muhtemelen dışarıda bekliyordu. Kafeye son bir bakış atıp dışarı çıktım ve kapıyı kilitledim.
"Gidebiliriz." dedim sakince. Kafasını gökyüzüne kaldırmış, öylece duruyordu.
Turgut Uyar'dan alıntı yaparak "İkimiz birden sevinebiliriz, göğe bakalım." dedi. Ona olan hayranlığım artarken "Turgut Uyar." diye fısıldadım. Gözlerini bana çevirip "En sevdiğim şiirlerden biri." dedi. Ne tuhaf ki benim de en sevdiğim şiirlerdendi. Bilmediğimiz daha ne kadar ortak yönümüz vardı?
"Şimdi gidebiliriz." dedi. Durağa kadar yürüdükten sonra gelen ilk taksiye bindik. Esendal sokağın adresini verip geriye doğru yaslandım. Yol boyunca Baran'a bakmamaya çalıştım. O ise gözlerini benden hiç ayırmamıştı. Sokağa geldiğimizde taksiciye parasını verip benimle birlikte indi. Şaşkınlıkla ona bakıp "Neden indin?" diye sordum.
"Kaldırıma oturup geceye hüznümüzü dağıtırız diye düşündüm. Beni kırma lütfen."
Bitkin bir halde omuzlarımı düşürerek kaldırım taşına oturdum. Masum gülümsemesiyle yanıma oturduğunda kalbimin hızlandığını hissettim. İçimde pişmanlık türünden tuhaf duygular beliriyordu. Onu reddetmeseydim belki de şimdi başımı omzuna yaslamış, ruhuma dolan huzurla tebessüm ediyor olacaktım. Kim bilir omzu nasıl hayat doluydu.
"Asya, korktuğunda ne yaparsın?"
Baran'ın sorusuyla birlikte düşüncelerimden ayrıldım. Öyle tuhaf bir soruydu ki bir süre boyunca sessiz kaldım.
"Korktuğum zaman ellerimle kulaklarımı kapatırım. Gözlerimi sımsıkı yumarım. Dudaklarımdan dökülmeyen çığlıklar kapalı gözlerimden yaşlar halinde süzülür yanaklarıma. Sanki ben öyle yaptığımda her şey iyi olacakmış gibi gelir. Ya sen? Sen korktuğunda ne yaparsın?"
Baran gözlerini bana çevirerek buruk bir şekilde gülümsedi.
"Ben öyle zamanlarda başımı annemin omzuna dayardım. Gözlerimi kapatırdım ve masmavi bir gökyüzü düşlerdim. On altı yaşımdan sonra korkmamayı öğrendim. Ta ki seninle tanışana kadar. Şimdi korkuyorum."
Boğazımda bir yumru oluştuğunda Baran'ın sandığımdan daha yaralı olduğunu fark ettim. Onun acıları canımı yakıyordu. Üzülmemeliydi o. Cennetten düşen gülümsemesi olmalıydı yüzünde. Bana bakan gözleri hep ışık saçmalıydı. Büründüğü çaresiz adam hali ona hiç yakışmıyordu.
"Biraz omzunda dinlenebilir miyim Asya? Yılların yorgunluğu ve korkuları var üstümde."
Yanağımda bir sıcaklık hissederken ağladığımı anladım.
"Tamam." dedim fısıltıyla. Nasıl olumsuz cevap verebilirdim ki? Yanımda duran adam ukala tavırları olan Baran Andaç değildi. Annesine hasret, hayata tutsak bir çocuktu bu gece.
Başını omzuma bıraktığında asi kehribar saçları yanağımı okşuyordu. O güzel saçlarını ellerimle daha fazla dağıtmak istedim.
"Asya, bana her şeyi söyle ama gitmemi isteme. Ben artık istesem de senden gidemem. Korkmakta haklıydım işte. Aşk insanı üzüyor."
Hüzünle gülümsedim. Aslında çıkmaz bir sokaktaydım. Sokağın başında Baran vardı ve ondan kaçarken önümdeki duvara çarpacaktım. Hangisi daha az acı verirdi bana? Hayır, bunca zamandır bu adama deli gibi aşıkken şimdi onu kaybedemezdim.

SİYAHIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin