*17*

39.3K 1.4K 242
                                    

"Onu seviyor musun?" diye sordum kalbimin üstünde bir sancı hissederken. Sancı, her saniye daha da artıyordu. Vereceği cevaptan korktuğumdandı belki de. Ya da sevdiğini söylerse ne yapacağımı kestiremediğimden acıyordu canım. Denizin dibini görüyordum ve batıyordum saniyeler birbirini kovalarken. Ama hayır... Denizin dibini görmek ve batmak aynı şey değildi. Denizin dibini görmek ruhu derinliğiyle beslerdi. Dibe batmak ise ancak ruhu ölümle ödüllendirirdi. Ben...batıyordum.

Baran derin bir nefes alıp "Hayır." dedi. Tuttuğum nefesimi rahatladığımı hissederek bıraktım. Kalbimin üstüne konan sancı yerini umut kelebeklerine bıraktığında sırıtmamak için kendimi zor tutuyordum. İlk kez içimden geçeni söyleme cesaretine erişerek "Onunla sevgili olmanı istemiyorum." diye itiraf ettim. Duruşumu dikleştirdim ve kararlı bir ifade sergilemeye çalıştım. Gözlerinden geçen saliselik şaşkınlıktan sonra meydan okuyan bir tavırla "Neden?" diye sordu. Sesindeki imayı yok sayıp karşılık verdim.
"Çünkü sevmediğin biriyle boşa vakit geçirmeni istemiyorum." Cevabım netti. Hatta sesim benden beklenmeyecek şekilde kendinden emin çıkıyordu. Yanağındaki minik çukuru belli edercesine gülümsedi. O çukur gamze değildi ama öpülesi bir hali vardı.
"Seni çözemiyorum, sırdaş. Bazen o kadar kırılgan görünüyorsun ki sana bir şey olacak diye korkuyorum. Bazen de gözlerinde öyle bir güç görüyorum ki, senden korkuyorum. Söylesene sen kimsin Asya Öztürk ve ben senin dostluğunu hak edecek ne yaptım?"

Sıraladığı cümleler nefesimi keserken soğuk havaya rağmen yanaklarıma basan ateşi hissederek gözlerimi kaçırdım. Gökyüzüne bakarken hırkama daha sıkı sarılarak "Kış geliyor, Baran. Hissediyor musun?" diye sordum. Bana bir şey olmasından korkuyor muydu sahiden? İnsan birine değer vermiyorsa ona zarar gelmesinden nasıl korkardı? Baran...bana değer mi veriyordu? Hayır Asya... Umutlanma. Sen onun dostusun, sırdaşısın. Hepsi bu. Fazlası olamaz. Ne zamandan beri mantığımı dinliyordum ben? Ona deli gibi aşık olurken mantığım hangi cehennemdeydi? Kendime kızarak kafamdaki tüm sesleri susturdum. Baran da konuyu değiştirdi.

"Bugün eski bir arkadaşım aradı. Benim gibi bir kafede her gece şarkı söylüyor. Erkek soliste ihtiyaçları varmış. O da beni düşünmüş. Biliyorsun, Bursa'ya döneceğim için diğer kafeden ayrıldım. Yarın gideceğim. Benimle gelmek ister misin?" Konuşmak yerine omuz silktim. Benim de bir işe ihtiyacım vardı ama maalesef Baran gibi bir yeteneğim yoktu. Kitap dükkanının sahibi Cemal Bey'den gelen haftalık üçyüz lira yeterli gelmiyordu. Okuldan ayrılışım, yeni hayatım, yeni kimliğim derken Toprak soyadından kalan parayı da harcamıştım.
"Selim'le nasıl gidiyor?" diye sordu bu kez. Şaşkınlıkla ona baktım. Birlikte olduğumuzu düşünüyor olamazdı. Yüzünde garip bir ifade vardı. Gerçek hislerini gizleyecek bir perde gibi. Çoğunlukla onunla konuşurken duygularımı belli etmemek için takındığım maskeye benziyordu. Umutlanma Asya, umutlanma.
"Selim'le seninle tanışmadan önce ayrılmıştık. Arkadaşız. Birlikte olduğumuzu nereden çıkardın?" Cevap vermek yerine omuz silkti ve ela gözlerini karanlık gökyüzüne çevirdi.
"Kış geliyor, Asya. Hissediyor musun?"
"Bence kış çoktan geldi Baran. Sadece biz farkında değiliz." dedim çok alçak bir ses tonuyla. Beni duyduğundan bile emin değildim. Ayağa kalkıp "Gidelim mi artık?" diye sordu. Sessizce ayağa kalktım. Kayalıklardan atlayıp yere indiğimde bana hayretle baktı.
"İçinde erkek çocuğu mu gizliyorsun sırdaş?" Söylediği şeyle birlikte gerçek bir kahkaha patlattım. Kayalıklardan atlayıp yanıma geldiğinde hala gülüyordum.
"Seni hiç böyle görmemiştim. Yüzündeki gülümsemeler hiç bu kadar gerçek değildi. Lütfen daha fazla gülümse. Daha da güzelleşiyorsun. Bir de yıldızların altında masallardan kaçan prenseslere benziyorsun."

Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken karşımdaki kehribar saçlı adamın Baran Andaç olduğundan emin değildim. Heyecanımı gizlemek için alayla gülümseyip "Karşındakinin gördüğü kadarsın. Bunu sen söylemiştin. Sana göre çirkindim. Unuttun mu?" dedim. Onu ardımda bırakıp yürümeye başladığımda "Özür dilerim." diye bağırdı. Bacaklarım işlevini kaybetti. Söylediği sözleri çok kıymetli bir roman sayfalarından ezberlemiş gibiydi. Sanki o romanın çok önemli bir sahnesini yaşıyorduk. Ne oluyordu? Baran neden bana böyle davranıyordu? Neden güzel sözler sarfediyordu?
"Özür dilerim. Senin karanlık bir gecede ne kadar güzel göründüğünü göremeyecek kadar kördüm o gün. Daha da kötüsü seni kırmak için kafamda onlarca cümle kurmuştum. Ama bundan da kötüsü seni kırdığımda ruhum kara bir mürekkeple boyanmış gibi hissettim. Üzgünüm."
Sihirli cümlelerinin ağırlığını kalbimin üstünde hissederken uçurumdan düşüyormuş gibiydim. Umutlanmamalıydım. Çünkü Baran Andaç'ın sözlerinin ucu aşka dokunmuyordu. Sadece çok yakın iki dosttuk. Bu kadar.
"Gidelim mi Baran? Saat çok geç oldu." Kırgınlığım sesime yansırken kaşlarını çattı.
"Tamam." dedi sert bir sesle. Bu tavrına anlam veremesem de sessizliğimi korudum. Baran ve Asya böyleydi işte. Ya da Asya ve Baran... Biz...böyleydik.

SİYAHIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin