*20*

37K 1.2K 216
                                    

Çoğu zaman hayallerimize ulaşamayacağımızı bildiğimiz halde o hayallerden vazgeçemeyiz. Hatta güneş ve ay defalarca yer değiştirdiğinde o hayallere kavuşma arzumuz artar. Oysa zaman ilerledikçe bir damla suyun büyük bir ateşte buhar olması gibi uzaklaşırdık arzuladığımız şeyden. Belki sadece benim isteklerim bu şekilde yok oluyordu hep. Ama ilk defa gerçekliğini sorgulayacağım bir şey olmuştu. Zaman zaman uyandığımda rüya olduğunu düşündüğüm, adını koyamadığım; aşk dediğimde hislerimi küçümsemiş gibi hissettien bir 'şey'.

"Düşünsene," diye mırıldandı kehribar saçların sahibi. "Kadın sadece adam bir kez daha gülümseyebilsin diye ruhundan vazgeçiyor." Elindeki kitabı hızla kapatıp gözlerini gözlerime mühürledi. Yaklaşık yarım saattir iki kitap rafının arasında oturmuş, dizlerime yatan Baran'ın ipeksi saçlarıyla oynuyordum. Bir haftadır rüya ve gerçek arasında yaşıyordum. O gün benliğime dolan Andaç'ın rüzgarlarını kabul ettiğim ilk gündü. O eşsiz günün üzerinden bir hafta geçmişti ve artık Baran Andaç'ın ela gözlerinde kendimi görebiliyordum.
Abim, bir arkadaşının düğünü yüzünden Ankara'ya gittiği için Baran'la birkaç günlüğüne kitap dükkanına bakıyorduk. Açıkçası bu durumdan bir hayli memnundum.
Saçlarıyla oynama işine devam ederken "Bence bu çok güzel bir şey." diye mırıldandım. Kaşlarını çatarak "Güzel olabilir, suç adamın zaten." dedi. İki gündür elinde tuttuğu kitapla kafayı bozmuştu. Neden bu kadar ilgilendiğini anlamıyordum. Arada yazara küfürler yağdırıyor ve "Saçmalık." diye homurdanıyordu. Kesinlikle ondan sonra ben okuyacaktım.
"Adamın ne suçu var? Kadının ölmesi onun elinde olan bir şey değil." diye mırıldandığımda kafasını dizlerimden kaldırdı. İnanılmaz bir boşluk hissi soğukla temas ederek vücuduma yayıldığında Baran bir elini kafamın yan tarafındaki kitap rafına dayadı. Yüzü, yüzüme çok az bir mesafe kala durduğunda kalbim bana ihanet ederek hızlı hızlı çarpıyordu. Yüzünde hınzır bir ifade vardı.
"İflah olmaz bir romantiksin, değil mi?" diye fısıldadığında vücudumdaki tüm kanın yanaklarıma çekildiğini hissettim. Karşımda duran efsunkâr adam gülümseyerek şakağıma bir öpücük bıraktığında afalladım. Yutkunarak yerimden kalkmak için hareketledim. Bileğimden tutup tekrar oturmamı sağladı.
"Böyle utandığında sana nefesin kesilene kadar sarılmak istiyorum."
Ruhumun kapıları Baran'ın yağmurları için açılırken kıkırdayarak alnımı onun omzuna dayadım.
"Utandırma o zaman." dedim kedi gibi ona sokulurken. Bir elini bel oyuğuma yerleştirip "Ama sen utan ki sana sarılabileyim." dedi. Sesindeki tını karanlık bir günaha davetkardı. Hiçbir şekilde ona karşı koyamıyordum ve bu beni çileden çıkarıyordu. Kafamı kaldırıp gözlerimi ela gözlerine sabitlediğimde bir eliyle yanağımı okşadı.
"Gözlerinden, benim için neler yapabileceğini görebiliyorum, Asya. Eğer bir gün benim için kendini feda etmeye kalkışırsan seni kendi ellerimle boğarım."
Kaşlarımı çatarak "İflah olmaz bir odunsun." dedim. Bana güzel bir gülümseme armağan ettikten sonra ayağa kalktı. Ellerini bana doğru uzattığında ondan destek alarak ben de kalktım. Kalkmanın etkisiyle bedenim onun kaslı gövdesine çarptığında acıyla inledim. Sanırım burnumu hissetmiyordum. Kafamı kaldırıp Baran'a baktığımda mümkünmüş gibi beni biraz daha kendine bastırdı. Dudakları yanağıma sürtüp kulağıma ulaştığında dizlerimin titrediğini hissettim. Bir eli ensemi tutarken diğer elini belime indirdi.
"Çok karanlık bir gökyüzünün yağmurlarında ıslanıyorsun, cesur kelebek."
Cezbedici ses tonunu yok saymaya çalışarak ellerimle onu kendimden uzaklaştırdım. Kelebeğim ruhumdan firar edip kalbime doğru yol alırken gözlerimi kısıp kehribar saçların sahibine baktım.
"Neden böyle konuşuyorsun ki sen?" Sesim tahmin ettiğimden daha yüksek çıkmıştı. Bu tepkim onu bir anlığına şaşırtsa da yüzündeki ifade değişmedi. Derin bir nefes alıp "Sadece kitaptan etkilendim. Seni endişelendirdiysem üzgünüm." dedi. Nedense bu hiç inandırıcı gelmiyordu. Onu tanıyordum, benden sakladığı ama ucu bana dokunan bir şey vardı.
Yere yığılmış kitaplara bakarak "Sen Fantastik bölümünü sırala, ben de Romantik bölümünü." dedim. Bir şey söylemek yerine kafasını salladı. Aramızda birkaç metre varken kitapları ayırt etmeye çalıştım. Baran elindeki kitaplarla ilgilenirken "Dün kampüste Selim'i gördüm." dedi. Elimdeki kitabın ağır kokusu yüzünden hapşırdıktan sonra kitabı rafa koydum.
"Siz tanışıyor musunuz? Ne dedi sana?" diye sordum. Kehribar saçlı, bakışlarını bana çevirdiğinde ısrarla ona bakmayı reddettim ve işime odaklandım.
"Bana seni sordu, Asya." dedi tehditkar bir sesle. Omuz silkerek "Ne var bunda?" diye sordum. Elindeki kitaplardan birini sertçe kapattığında irkildim. Bakışlarımız birbirine tutunduğunda aramızda sessiz bir tartışma geçti.
"O senin eski sevgili, Asya. Hani dersten önce ağladığın adam. Hatırladın mı?" Dudaklarımı dilimin yardımıyla ıslattıktan sonra sesli bir nefes bıraktım.
"Bak kendin de söylüyorsun eski diye. Neden bu kadar irdeliyorsun ki?"
Biçimli kaşlarını çattığında bir kavganın eşiğinde durduğumuzu fark ettim. İkimizden biri frene basmadığı sürece uçuruma yuvarlanacaktık. Kitabı gürültülü bir şekilde rafa yerleştirdi.
"Seninle bu kadar ilgili olmasını istemiyorum. Üstelik..."
Devamını getirmek yerine yumruğunu sıktığında kaşlarımı kaldırarak "Üstelik ne?" diye sordum.
"Üstelik abini bulmana yardım ederken yanında o vardı. Ben değil, o. Cidden artık sırdaşın olup olmadığıma emin değilim."
Hayretle ellerimi iki yana açtım. "Gerçekten aile konusunu açmak mı istiyorsun? Sen benden gerçekleri gizledin Baran. Zehrini usulca kanıma bırakıp beni kendinden uzaklaştırdın. Ne yapmamı bekliyordun?"
Baran sessiz kaldığında biraz ileri gittiğimi fark ettim. Her şeye rağmen bu adamı seviyordum. Üstelik onun çocukluğuna konan bendim, bir suçlu varsa bu kesinlikle o değildi. Omuzlarımı düşürerek ona doğru yürüdüğümde kafasını elindeki kitaplardan kaldırmadı. Tam önünde durup asi kehribar saçlarını okşadım. Yüzünü ellerimin arasına alırken "Benim tatlı Siyahım." diye mırıldandım. Aniden kafasını kaldırıp bana şaşkınca baktı.
"Siyahım mı?"
Bu hali gözüme o kadar masum göründü ki dayanamayıp parmak uçlarımda yükseldim ve alnı ile saçları arasındaki bir noktaya bastırdım dudaklarımı.
Geri çekilirken "Evet," diye mırıldandım. "Sen benim tatlı Siyahımsın."
Aniden beni kendine çektiğinde kalbimin elleri somutlaşıp ona tutundu. Yanağı yanağıma temas ederken "Dans edelim." diye fısıldadı. Gülerek geri çekilip gözlerine baktım.
"Müzik olmadan mı?" diye sorduğumda kaşlarını kaldırdı.
"Müzik tam karşında duruyor, sersem." Gülümsemem genişlerken kollarımı boynuna sardım. O da ellerini belime doladı. Vücutlarımız birbirinin boşluklarını doldururcasına kenetlenmişti. Baran, yanağını tekrar yanağıma sürtüp yavaş yavaş hareket etmeye başladı. Dudaklarından tanıdık bir ıslık sesi yükselirken nefesi saçlarıma karışıyordu.
"Bunca yıl herkesten kaçtın, en sonunda buldum sandın."
Baran'ın masallardan fırlayan sesi kulaklarıma dolduğunda huzurla tebessüm ettim.

SİYAHIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin