*11*

37.5K 1.7K 119
                                    

Zihnimin tenha köşelerine saklanmak istedim o an. Biraz, ruhum kanadı. Kelebeğim ilk kez gitmek istedi benden. Bunun adı hayal kırıklığı olabilirdi, hayali bir kırık da olabilirdi kalbimde. Aklıma gelen ilk şey bu acıyla nasıl başa çıkabileceğim oldu. En dipteydim şimdi. En kuytudaydım ve en zifiride. Güneşi kendi ellerimle mi itelemiştim yoksa o mu köşe bucak kaçmıştı benden? Galip gelemeyeceğim bir savaşa mı hazırlanmıştım? Ağlamam gerekiyordu. Neden ağlamıyordum?

Sınıfa bir adım attığımda ikisi de bana döndü. Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim. "Esma?" diyebildim sadece. Çünkü o an kullanabileceğim her kelime hece hece kalbime düşüyordu. Baran kendinden taviz vermeyen ifadesiyle bakışlarını Esma ile aramızda dolaştırıyordu. Esma, güvendiğim ikinci insan, güvendiğim ilk insanla öpüşmüştü. Ona anlattığım halde, aşık olduğumu bile bile yapmıştı bunu.

"Asya ben," diye başladığı cümlesini tamamlamasına izin vermeden "Şirkete gideceğim. Bugün bana ulaşamazsan merak etme." dedim. Hala ruhsuz gülümsemem yüzümdeydi. Şaşkın bakışlarını izledim. İnsanın içi nasıl yanabilirdi bu denli? Gözlerimi kehribar saçlıya çevirdim. "Merhaba sırdaş." diyerek onu selamladım. Merhaba bilmeden yüzümdeki acı izlerinin sebebi olan adam. Merhaba elimdeki son umut kırıntılarını rüzgarlarıyla uzaklara savuran adam... Cevap vermek yerine kaşlarını çatıp kafasını eğdi yere. Karşımdaki iki insan hayatımda artık hep yalnız kalacağımın ve herkesin gelip geçici olduğunun canlı kanıtıydı. Bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordum. Güven denilen şey bir kere kanatlanıp uçtuğunda onu kafese koyamazdınız. Hep uçardı içinizden. Kimseye güvenmemem konusunda dersimi yeniden almıştım. Lütfen bu son ders olsun. Artık ruhumda darbe alacak bir yer kalmamıştı. Evet, hiç mavi olmamıştım ben; hiç bu kadar siyaha da karışmamıştım. Baran, benim tatlı Siyahım, artık ben de siyahına karıştım; siyahlaştım.

"Dükkana gidecek misin bugün?" diye sordu Baran. Tulumumun cebinden anahtarı çıkarıp ona verirken "Esma ile birlikte açarsınız. Tabi işiniz yoksa." dedim. Anahtarı elimden aldığında arkamı dönüp sınıftan çıktım. Acı. Hissettiğim tek şey kalbime baskı yapan, nefes almamı zorlaştıran hayal kırıklığı duygusuydu. Arkamdan gelen ayak sesleriyle birlikte durdum. Esma üzgün görünüyordu ama artık bunun bir önemi yoktu benim için. Boş gözlerle yüzüne baktım.

"Asya beni dinlemek zorundasın. Düşündüğün gibi değil." Tek hecelik bir kahkaha çıktı dudaklarımdan. Ben konuşmayınca da kelebeğimi harekete geçiren o sözleri söyledi. "Zaten aşık değildin. Bir beğenmeydi senin için!" İçimde kabaran sinirle ona doğru bir adım attım. "O toprağın altına gömdüğüm yaralı küçük kızı bulmuştu. Karanlık tarafımı görmüştü. Ben onun tarafından sevilmek istedim sadece. Kimse olmasa bile o olsun istedim. Bir baba, bir dost, bir sevgili, bir sırdaş olsun istedim. Yokluğumda eksik hissetsin istedim. Beni kaybetmekten korksun istedim. Ağladığımda sarıldığım o olsun istedim. Kalbimin ritmi onda değişti. Gülümseyişine gülümsedim. Saçlarına dokunmak istedim. Çok şey istedim ama içimden gelerek, gerçekten istedim. Bir şey var. Bunun gerçek olduğunu hissettiren bir güç. Komik geliyor sana belki. Hatta inanmıyorsun. Elimi kalbime götürüyorum, orada bir ülke var sanki. O da ülkenin kralı. Beni üzüyor, acı veriyor fakat insan olduğumu hissettiriyor. Derinlerimi, ne kadar dayanabileceğimi keşfetmemi sağlıyor. Onun sayesinde kendimi tanıyorum. Kim olduğumu öğreniyorum. Bana umut etmeyi öğretiyor. Belki bu aşk değil ama bu beğenme hiç değil. Bir şey. Yine de bir şey."

Derin bir nefes aldım. Söylediklerimin ruhumu hafiflettiğini hissettim. Ne varsa ortaya dökmüştüm. Melekler fısıldar, insanlar duyamazdı. Şeytan olmamıştım ama melek de değildim ben. İnsanlar duyabiliyordu artık beni. Yüksek duvarlarına ilk defa bir darbe indirmiştim. Bu dönüştüğüm kişi kimdi? Asya Toprak nasıl biri oluyordu? Esma alt dudağını dişlerken bir saniye bile gözlerini kırpmamıştı. Gözleri dolu doluydu. Duruşumu dikleştirip "Şimdi gitmeliyim." dedim. Az önce bağırıp çağıran ben değilmişim gibi kabuğuma çekildim ve eski halime dönüp çıkışa doğru yürüdüm. Kampüste hızlı adımlarla yürürken birine çarptım. Kaşlarımı çatarak kafamı kaldırdığımda bu kişinin Selim olduğunu görmem sinirimi yatıştırdı. Yüzüne samimi bir ifade yerleştirip "Özür dilerim Asya." dedi.

SİYAHIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin