*9*

41.8K 1.7K 94
                                    

Kelimeler anlam kazanıp dudaklarımdan dökülmüyordu. Daha doğrusu o gücü kendimde bulamıyordum. Araba taşlı yolda sarsılarak ilerliyordu. Uyanıktım ama gözlerimi açmak istemiyordum. Eğer gözlerimi açarsam kehribar saçlara direnemezdim ve ihanetini sineye çekerdim. Bunu istemiyordum. Annemle birlik olup beni cehennemime geri göndermeye çalışan birini hayatımda istemiyordum. Gerekeni yapacaktım.


Araba bir süre sonra durdu. Baran arabadan inerken vücuduma temas eden soğuk ile irkildim. Koltukta doğrulup ben de indim. Ona bakmadan hızlı adımlarla apartmana girdim. Peşimden geldiğini biliyordum. Aldırış etmedim. Kırgınlığım toz gibi üflendiğinde yok olacak türden değildi. Ya da bir iki sözüyle onu affetmeyecektim. Aslında ölene kadar onu affetmeyecektim. Asansöre binip o gelmeden düğmelere bastım. Asansör kapanırken kelebeğim, kapıda hareketsiz duran çatık kaşlı Baran ile kalmayı tercih etmişti. Bir yanım peşimden gelmesini ve bu zifiri karanlık zindandan beni kurtarmasını bekliyordu. Diğer yanım ise defolup gitmesini istiyordu. Kapılar ardına kadar açıldığında yere bakarak daireme yürüdüm. Cebimden anahtarı çıkarırken büyük bir hayal kırıklığı hissettim. Gelmemişti. Gelmeyecekti. Ben neden her seferinde onu bekliyordum? Gelse ne fark edecekti? İçimde bir ses "Kendini kandırma Asya." diyordu. O gelseydi kesinlikle dayanamaz affederdim. Hayır, bu kadar kolay olmamalıydı. Para için her şeyi yapacak biriydi o. Belki de etrafımdaki çoğu kişi gibi para için yanımdaydı. Söylediklerim bana bile inandırıcı gelmiyordu. Onu tam tanımamama rağmen öyle biri olduğunu düşünmüyordum. İnanmak gelmiyordu içimden, hem de ona garip hisler beslerken...


İçeri girip doğrudan odama yürüdüm. Aynadaki yansımama kısa bir bakış attığımda gördüğüm berbat durumdaki kızı inceledim. Birbirine girmiş saçlar, ıslandığı için vücuduma yapışan kıyafetler, yüzüme çöken "Ben aslında öldüm." ifadesi... Baran'dan önceki hayatıma dönmüştüm sanki. Aynı bitmişlik hissi dolaşıyordu vücudumda. Zihnimin en ücra köşelerinde yatan intihara meyilli kişilik uykusundan uyanmıştı. Ama hayır, ben yaşadığım onca karanlık ve acı dolu zamanlarda bile intihara saklanan biri değildim. Baran beni parçalara ayırmış olabilirdi, parçalarımı birleştirebilirdim. Sadece yorgundum. Uyursam geçerdi acısı. Kanamazdı ruhum hatta merhem olurdu rüyalarım. Ağlayarak uyuduğum geceler çok güzel rüyalar görürdüm.


Üzerimi çıkarmaya bile tenezzül etmeden yatağa girdim. Üşüyordum ama bunu dert etmeyecek kadar düşüncelerim arasında kaybolmuştum. Güvenmiştim ve yine kimseye güvenmemem konusununda dersimi almıştım. En ağır şekilde.

Sabah uyandığımda her yanım ağrıyordu. Hastalık hissi tüm vücudumu ele geçirmişti. Yataktan kalkasım yoktu ama okulda bir saat dersim vardı. Oflayarak yorganı ayaklarımla ittim. Banyoya girip kısa bir duş aldım. Sonra tekrar odaya dönüp ıslak saçlarımı taradım. Dün gece de saçlarım böyle ıslaktı. Tek fark hıçkırıklarımla sarsılan bedenimin bugün hareketsiz olmasıydı. Onun kehribar saçlarını hatırladım. O an söylediklerimi... Sahiden "Yağmur gibisin." demiştim. Bu çok utanç vericiydi. Romantik bir filmin final sahnesini aratmazdı. Zaten benim için romantik kısa bir filmdi. SON yazısı da kulaklarımda çınlayan sözleri olmuştu.

Düşünceleri uzaklaştırmak için silkelendim. Her gün değişkenlik gösteren havayı dikkate alarak siyah kot pantolon ve siyah kareli gömlek giydim. Saçlarım kuruduğunda dalgalar halinde belime iniyordu.

Çanta takmaktan hayatım boyunca nefret etmiştim. Gerekmediği sürece kullanmamaya çalışıyordum. Bir dersim olduğu için defterimi almadım. Telefonumu komidinin üstünden aldım. Kotumun dar cebine zorlukla yerleştirirken gözlerimle arabanın anahtarlarını aradım. Lanet olası hiçbir yerde yoktu. Aklıma gelen şey ile o isim dudaklarımdan fısıltı gibi çıktı.

SİYAHIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin