*15*

36.4K 1.5K 121
                                    

O gece ruhumu göğe teslim eder gibi ağlamıştım. Ben ağladıkça gökyüzü de bana eşlik ederek su damlalarını pencereme vurmuştu. Bu Baran'ın yağmurları değildi. Bu, Asya Toprak'ın son kırıntılarıydı. Yaptığı şey affedilir gibi değildi ve zaten onu asla affetmeyecektim. Gerçekleri ona söylemediğim her dakika vicdanım sızlarken onun haftalardır benimle oynaması kalbimi kırmıştı. O kabus gecenin üstünden üç hafta geçmişti. Bir kaç kez şirkete uğramıştım ama zamanımın çoğu abimle kitap dükkanında geçmişti. Kendime yeni uğraşlar bulmuştum. Müzik zevkim değişmişti. Eskiden Sezen Aksu, Teoman dinleyen kız şimdi rock müziğine merak salmıştı. Her şey değişiyordu işte. Değişmeyen ne vardı ki?

Dükkanın içinde Rolling Stones'ın Doom and Gloom şarkısı yankılanırken son rafı da düzenleme işim bitmişti. Abim, Cemal Bey'in her hafta gönderdiği ama iki aydır almaya fırsatım olmayan birikmiş maaşımı bankadan almaya gidiyordu. "Şimdi kaç para çekeceğim hesaptan?" diye sordu hırkasını üzerine geçirirken. İşaret parmağımla iki kez üst dudağıma vurup "Neredeyse sekiz hafta oldu. Yani 2100 lira ya da onun yakınlarında bir miktar para olması lazım. En iyisi hepsini al. Artık bankalara da güvenmiyorum." dedim. Arda gülümseyerek dükkandan çıktığında ben de hüzünle gülümsedim. Bugün Feride Toprak ile yüzleşecektim. Henüz buna cesaretim yoktu. Korktuğumdan değil, gerçekleri tekrar etmekten yorulmuştum sadece. Söze nasıl başlayacaktım? İyi geçinmesek de yıllarca annem olmuştu o benim. Hatta artık neden bana karşı bu kadar otoriter olduğunu anlayabiliyordum. Annelik iç güdüsü onda yoktu. Bu yüzden de bir çocuğa nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. Peki bugün karşısına geçip nasıl anlatacaktım her şeyi bildiğimi? "Ben gerçekleri biliyorum ve sen benim annem değilsin." dersem yarasına tuz basmış olurdum. Onu eksik yanıyla üzmek yapmak istediğim son şeydi. Doğaçlama yaparsam daha az gerilirdim belki de. Kalbimden geçenleri net bir şekilde açıklayabilirsem bu konu da kapanmış olurdu. Kafamı hızla iki yana salladım. Bu düşüncelerden bir süreliğine uzak durmalıydım. Hala devam eden şarkıya ayak uydurarak dans ettim. Arkaya doğru bir adım attığımda ayağım kaydı ve neredeyse yere düşecekken belime bir çift el sarıldı. Panikle karışık bir rahatlama hissi kalbime hücum ederken minnettar bir gülümsemeyle arkamı döndüm. Gördüğüm kişiyle birlikte yüzümdeki gülümseme donuk bir hal aldı. 

"Merhaba." dedi saçlarından alnına damlalar düşerken. Cayır cayır yanıyordu kelebeğim şimdi. Gözlerinin elasından ruhuma akan damlalar bile söndüremiyordu ateşini. Saçları koyulaşmıştı görüşmeyeli. Eskisi kadar dağınık da değillerdi. Elleriyle dağıtsaydı ya yine? Biraz uzamıştı sakalları. Üzgün görünüyordu. Yağmur yağdı mı acaba hiç oralara? Ben onu yağmura benzetirdim hep. "Sen gittikten sonra çok yağmurlar yağdı, çok fırtınalar koptu ama hiçbiri içimdeki kasırgalar kadar kuvvetli değildi Siyahım. Hiçbiri senin kadar zarar vermedi bana." demek istedim bir an. Yine de sadece "Ne işin var burada?" diye sordum. Sesimin sert çıkmasını umuyordum ama maalesef özlem daha ağır basıyordu. "Bu gece kafeye gel." dedi. Yaşanılanlara rağmen nasıl bu kadar yüzsüz olabiliyordu? Kalbimi ne denli kırdığının farkında değildi.

 "Baran ne dediğinden haberin var mı? O gece sana gitmeni söylediğimde çok ciddiydim. Amacına ulaşmadın mı? Mirastan pay mı istiyorsun? Al tüm şirket senin olsun. Umurumda değil. Yeter ki bir daha karşılaşmayalım." Dilim kalbimden geçenlerin aksini söylemişti. Mantığımı dinlemek zorundaydım. Kararlı gözlerim onun ela gözleriyle buluştuğunda içim titredi. 

"Lütfen. Sırdaşın olan Baran'ın istediği bu. Onun için gel. Sırdaşınla gerçekten vedalaşmak için gel."  Fazla ikna edici konuşuyordu ve olumsuz cevap vermek istesem de bir yanım kabul etmemde direniyordu. "Tamam, geleceğim. Senin için kabul etmediğimi bil." dedim. Kafasını sallayıp kapıya doğru ilerledi. Yağmurun ıslattığı sokağa adımını atmadan önce son kez bana baktı. O gittikten sonra deri ceketimi giyip telefonumu pantolonumun cebine sıkıştırdım. Dükkanın anahtarını da diğer cebime atarak dükkandan çıktım. Sokağın başındaki arabama doğru yürürken aklımda yine Baran vardı. Varlığını kalbime hatırlatıp duruyordu. Ruhum ondaydı. Aklım saçlarının arasındaydı. Hastalık gibi dört yanıma bulaştırıyordu kendini. Arabaya binmeden önce dişlerimin arasından "Sıradan hayatımın sıradışı yağmuru!" diye tısladım. Ona edebileceğim en kötü söz ancak bu olabilirdi. Tamam, ona "Alçak." demiştim ama hak etmişti. Arabayı çalıştırırken bir yandan da telefonumun rehberinden abimin numarasını bulmaya çalışıyordum. Sonunda ismini bulduğumda telefonu kulağıma götürdüm. Bir kaç çalıştan sonra sevgi dolu sesini duydum. 

SİYAHIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin